T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2007/6317 K. 2009/1165 T. 3.2.2009

 Unvan ve Markanın Karıştırılma İhtimali; Adına tescilli ticaret unvanı ile tescilli markasına tecavüz edildiği iddia edilmektedir.

HAKSIZ REKABET ( Marka Hakkına Tecavüz – Çağrıştırma ve Karıştırılma İhtimali Olan Marka Benzer Marka Olduğu ) MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Çağrıştırma ve Karıştırılma İhtimali Olan Marka Benzer Marka Olduğu ) KARIŞTIRILMA İHTİMALİ OLAN MARKA ( Farklı Unsurları Bünyesinde Barındıran Bir Marka Bir Başka Markayı Çağrıştırıyor İse ve Bilhassa Halk Nezdinde Bu Başka Marka İle Bir İrtibatının Mevcut Olduğu İntibaı Yaratıyorsa Olduğu ) MARKALARIN HÜKÜMSÜZ KILINMASI TALEBİ ( Haksız Rekabetin Tespiti – Çağrıştırma ve Karıştırılma İhtimali Olan Marka Benzer Marka Olduğu/Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )

ÖZET : Davacı, adına tescilli ticaret unvanı ile tescilli markasına tecavüz edildiğini iddia ederek davalıya ait markaların hükümsüz kılınmasını, haksız rekabetin tespitini, önlenmesini ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. Farklı unsurları bünyesinde barındıran bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyor ise ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa “benzer” veya bir başka anlatımla “karıştırılma ihtimali olan” marka söz konusudur. Dosya kapsamından, davalıya ait markanın davacı markasını çağrıştırdığı, halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunduğu anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06.02.2007 tarih ve 2006/149 – 2007/25 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.02.2009 gününde davacı avukatı M.A. ile davalı avukatı A.N.B. gelip, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.S. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, “İ… ” ibaresinin 1983 yılından bu yana hem işletme adı ve ticaret unvanı, hem de marka olarak etkin ve yoğun olarak müvekkilince kullanıldığını ve “İ… ” sözcüğü üzerinde ticaret unvanı ve markadan doğan hakların gerçek sahibi olduğunu, davalının kötü niyetle “M ?” ve “U ?” markalarını adına tescil ettirdiğini, bu durumun davacının ticaret unvanına ve markasına tecavüz edip, haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalı markalarının hükümsüz sayılarak iptaline ve sicil kaydının terkinine, müvekkili markası ile ticaret unvanına vaki tecavüzün önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin tespiti, önlenip yasaklanması ve haksız rekabet neticesi olan durumun ortadan kaldırılmasına, ilana karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara göre, davanın “İ… ” markası üzerinde öncelikli ve üstün hak sahibi olduğu, davacının markası olan “İ.. ” sözcüğünün başına davalı ticaret ünvanının ayırt edici unsuru olan “MAB” sözcüğü eklenerek davalıya ait “M ? ” markasının oluşturulduğu, bu açıdan bakıldığında davalının bu markayı seçmesindeki amacının ” …. ” şirketine ait olan “İ ?” firması mesajını vermek olduğu söylenebilir ise de, ortalama tüketicinin davalının ticaret unvanını bilemeyeceği ve davalı markasını “M ?” olarak algılayacağı, her iki marka karşılaştırıldığında aralarında kavramsal anlamda bir benzerlik bulunmadığı, her ne kadar markaların son üç hecesi aynı olsa ve bu nedenle kısmi bir işitsel-görsel benzerlik bulunsa da, markaların ilk sözcüklerinin tüketiciler tarafından daha belirgin biçimde algılanması, M ? markasının tek başına bir anlam ifade etmesi yanında, bu şekli ile kullanılması durumunda tüketici gözünde “İ… ” markası ile bu markanın aynı işletmeye ait olduğu, bu iki markayı taşıyan ürünlerin aynı işletmelerden kaynaklandığı gibi bir kanaat oluşmayacağı, M ? markasının davacı markası ile iltibasa yol açmadığı, aynı durumun “U ?” markası için de geçerli olduğu, davalının tescilli markalarını tescilli olduğu şekliyle kullanımının haksız rekabet oluşturmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, davacı adına tescilli ticaret ünvanı ile “İ… ” esas unsurlu tescilli markalara tecavüz oluşturduğu ileri sürülen davalıya ait “M ?” ve “U ?” markalarının hükümsüz kılınması, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve ilan istemlerine ilişkindir. 556 Sayılı KHK’nin 8. maddesinin ilk fıkrasının ( b ) bendine göre “tescil için başvurusu yapılan bir markanın tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olması ve her iki markanın da aynı veya benzer mal ve hizmeti kapsaması” nispi ret nedenleri arasındadır. Farklı unsurları bünyesinde bulunduran bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyorsa ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa “benzer” veya diğer bir ifade ile “karıştırılma ihtimali olan” markadır.

Piyasada daha önceden aynı veya benzeri mal veya hizmetler için korunan ne kadar çok marka bulunuyorsa, yeni bir markanın marka olarak tescili de o kadar zorlaşır. Marka olarak bir işaretin tescili için, o işaretin başka bir mal veya hizmeti ifade eden marka ile bir bağlantısının mevcut olduğunu halkın zihninde uyandıracak derecede çağrıştırmaması gerekir. Aslında karıştırılma ihtimalinin uç noktası çağrıştırma ihtimalidir. Markalar arasındaki benzerlikler, onlardaki farklılıklara nazaran daha fazla önem arzettiğinden 40/84 sayılı AB Marka Tüzüğünün 8 ( 1 ) ( b ) maddesinde açıkça çağrıştırma ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı benzerlik için yeterli görülmüştür.

Bir işaret, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan yaklaşıldığında herhangi bir sebeple müşteri gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Bir diğer ifade ile, müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetlerini bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırılmaları ihtimal dahilindeyse bir marka ile diğer işaret arasında “benzerlik” vardır. Markaların esas itibarıyla bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de, bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler.

Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecek ve markalar arasında benzerlik olduğu kabul olunacaktır ( Dr. Hakan Kararı, Mehmet Kılıç, Markaların Korunması – 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, 2004, sayfa 197 v.d ).

Somut olaya dönüldüğünde, davalı, davacı adına tescilli “İ… ” esas unsurlu markaların varlığına rağmen davacı markasından türetildiği açıkça anlaşılan “M ?” ve “U ?” marklarını kötü niyetle adına tescil ettirmiştir.

Mahkemece, markaların bütünü itibarıyla bıraktıkları intibaın benzer olmadığı kabul edilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş ise de, davalı markalarının davacı tescilli markalarından türetildiğinin açıkça anlaşılmasına ve kullanılan işaretlerin müşterilerce davacıya ait işletmeye ait olduğunun zannedilmesinin mümkün bulunmasına, müşterilerin işletmelerin birbirinden farklı olduğunu bilseler dahi, benzerliğin işletmeler arasında ekonomik ve organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açabilecek düzeyde olması karşısında davaya konu markalar arasındaki benzerliğin kabulü ile hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 625.00.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.02.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.