Hukuk Genel Kurulu 2007/11-974 E., 2007/962 K.

 Marka Hükümsüzlüğü ve Dava Zamanaşımına ilişkin emsal Yargıtay kararıdır.

# HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI  # MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ  # 556 S. MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KA… [ Madde 39 ] 556 S. MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KA… [ Madde 40 ] 556 S. MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KA… [ Madde 42 ]

Taraflar arasındaki “markanın hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Birinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 25.05.2004 gün ve 2002/805-2004/292 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi’nce önce karar onanmış; davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine 22.09.2006 gün ve 2006/7875-9123 sayılı ilam ile (…Davacı vekili, güzellik, zayıflama, solaryum ve kuaför faaliyetleriyle iştigal eden müvekkilinin tescilli (L..) hizmet markasının işaret unsuru olan oturan kadın figürünün yönü değiştirilerek ve altına atom figürü eklenerek davalı tarafından daha sonra tescil ettirildiğini, davalı aleyhine açılan haksız rekabetin önlenmesi davasında marka hükümsüzlüğüne ilişkin istemde bulunulmasının ihmal edildiğini ileri sürerek, davalının B… markasının hükümsüzlüğünü veya anılan işaret unsurunun (figürün) davalının logosundan çıkarılmasını, davanın diğer dava ile birleştirilmesini talep ve dava etmiştir. 

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafın temyizi üzerine Dairemizce gerekçe değiştirilerek onanmıştır. 

Davacı tarafın itirazları

Davacı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.  Yasal boşluğun doldurulması suretiyle tanınmış markalar dışındaki markalarla ilgili hükümsüzlük davalarında da uygulanması Dairemizce benimsenen 42. maddenin (a) bendinin son cümlesi “Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.” hükmünü haizdir. Her ne kadar davanın 5 yıllık süre içerisinde açılmadığından bahisle Dairemizce mahkemenin red kararı sonucu itibariyle doğru bulunarak onanmış ise de, davacı taraf dava dilekçesinde, davalı tarafın aynı zamanda kötü niyetli olduğunu da ileri sürmüş bulunduğundan, mahkemece davacı tarafın bu iddiası üzerinde durulup, bu husustaki delilleri toplanmak ve davalının gerçekten de kötü niyetli olduğu neticesine varıldığında açılan davanın süresinde olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın esasına girilmek gerekir.

Bu itibarla, davacı vekilinin bu yöne ilişen karar düzeltme itirazının kabulüyle Dairemizin 2004/14754 E., 2006/1518 K. ve 16.02.2006 tarihli ilamının ortadan kaldırılarak, yerel mahkeme kararının davacı yararına bozulmasına, karar vermek gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.  Temyiz Eden: Davacı vekili  Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:  Dava, Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 42. maddesine dayalı hükümsüzlük istemine ilişkindir. 

Davacı vekili; müvekkiline ait “L…” markasının işaret unsuru olan oturan kadın figürünün yönü değiştirilip, altına atom figürü eklenerek ve markanın isim unsurunu da çağrıştıracak isim verilerek davalı tarafından tescil ettirilen “B… C…” markası nedeniyle davalı aleyhine açtıkları haksız rekabetin önlenmesi davasında marka hükümsüzlüğüne ilişkin istemde bulunulmasının ihmal edildiğini ileri sürerek eldeki davayı 19.11.2002 tarihinde açmış ve bu davada kötü niyet olgusuna da dayanarak davalının “B… C…” markasının hükümsüzlüğünü veya anılan işaret unsurunun (figürün) davalının logosundan çıkarılmasını, davanın haksız rekabetin önlenmesi konulu diğer dava ile birleştirilmesini talep ve dava etmiştir. 

Davalı tarafın savunması

Davalı taraf, davacının çok küçük bir müşteri kitlesine hitap ettiğini, figürler arasında farklılıklar bulunduğunu, kasıtları olmadığı gibi iltibas da bulunmadığını, ayrıca derdest dava var iken böyle bir dava açılmasının usule aykırı olduğunu, davanın reddini savunmuştur.  Mahkemece, birleştirme istemi ve derdestlik itirazı reddedilerek ibraz edilen delillere göre dava esastan karara bağlanmış ve “davanın reddine” karar verilmiştir.  Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce; önce hak düşürücü sürede davanın açılmadığı gerekçesiyle ve değişik gerekçeyle mahkeme kararı onanmış; daha sonra yine davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine de, onama kararı kaldırılarak; “davacı taraf dava dilekçesinde davalı tarafın aynı zamanda kötüniyetli olduğunu da ileri sürmüş bulunduğundan mahkemece davacı tarafın bu iddiası üzerinde durulup, bu husustaki delilleri toplanmak ve davalının gerçekten de kötüniyetli olduğu neticesine varıldığında açılan davanın süresinde olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın esasına girilmek gerekir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur. 

Mahkeme; davanın süresinde açıldığı, taraflar delillerini bildirdiklerinden yeniden delil toplanamayacağı ve kötü niyet konusunda araştırma yapılması gerekmediği, esasa girerek karar vermesinin doğru olduğu, Dairece kararın esastan denetlenmesi gerektiği, gerekçesiyle önceki kararında direnerek davanın yine esastan reddine, karar vermiştir.  Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.  Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 42. maddesine dayalı hükümsüzlük davasının, “markanın tescil tarihinden” itibaren, “5 yıl” içinde açılması gerektiği konusunda, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınacak “tescil tarihi”nin belirlenmesinde, marka tescil belgesinde gösterilen tarihin mi, yoksa markanın sicile kaydının gerçekleştirildiği tarihin mi esas alınacağı ve varılacak sonuca göre de eldeki davanın yasal hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı, noktasındadır.  556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 40. maddesinde “Markanın Koruma Süresi” başlığı altında;  “Tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır. Bu süre, onar yıllık dönemler halinde yenilenir.”  Denilmekte; koruma süresi başvuru tarihinden başlatılmaktadır.  Şu durumda, başvuru tarihi sadece koruma süresinin başlangıcında belirleyici olmakta, hükümsüzlük davasının açılmasında 5 yıllık sürenin başlangıcına esas alınacak tescil tarihi ise aynı KHK’nın “tescil” başlıklı 39. maddesinde ayrıca düzenlenmekte;  “Bu Kanun Hükmünde Kararname ve ilgili yönetmelik hükümlerine göre başvurusunu eksiksiz yapmış veya eksiklerini gidermiş ve süresi içerisinde hakkında itiraz yapılmamış veya yapılan itiraz kesin olarak reddedilmiş bir başvuru, tescil edilerek sicile kaydedilir.

Başvuru sahibine “Marka Tescil Belgesi” verilir.  Sicil kaydında; marka örneği, başvuru tarihi, marka tescil numarası, markanın kullanılacağı mallar veya hizmetlerin listesi, mal veya hizmetlerin sınıf veya sınıfları, marka sahibinin ve varsa vekilinin adı, soyadı, uyruğu, tüzel kişilerde ticaret unvanı ve hangi ülkenin kanunlarına göre kurulu olduğu, adresi, tescil tarihi, marka ve marka hakları ile ilgili bütün değişiklikler ve yönetmelikte öngörülen diğer hususlar yer alır.  Marka sicili alenidir. Talep edilmesi ve yönetmelikte öngörülen ücretin ödenmesi koşuluyla sicil örneği verilir.  Sicil kaydı yapılan marka ile ilgili bilgiler yönetmelikte şekil ve şartları belirtildiği biçimde ve ikinci fıkrada yer alan unsurları da kapsamak üzere yayınlanır.”  Hükmüne yer verilmektedir. Bu maddede tescilin gerçekleşmesi süreci ayrıntısı ile açıklanmaktadır. 

Görülmektedir ki, dava konusu 179651 sayılı marka tescil belgesi üzerinde yazılı olan 04.12.1996 tarihi; 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 40. maddesi uyarınca, tescilli bir markanın 10 yıllık koruma süresinin başlangıç tarihi olan “marka başvurusu tarihi’dir. Dolayısıyla marka başvurusu tarihi olan bu tarihin, aynı KHK’nın 39. maddesinde düzenlenen “markanın sicile kaydedildiği tescil tarihi” olarak kabulü mümkün değildir. Eş söyleyişle; tescil belgesinde yer alan ve KHK’nın 40. maddesi gereğince marka başvurusu tarihi olduğu belirgin olan tarih tescil tarihi olmayıp, hükümsüzlüğe ilişkin dava süresinin başlangıcına da esas alınamaz.  O halde, 5 yıllık dava açma süresine başlangıç alınacak tarihin tespitinde “tescil” konusunda açık düzenleme içeren KHK’nın 39. maddesine gidilecektir. Bu maddede tescil için gerçekleşecek prosedür açıklanmakta ve sonuçta tüm aşamaların tamamlanmasıyla, markanın tescil edilerek sicile kaydedileceği, ifade edilmektedir. İşte bu tescil ve sicile kayıt tarihi hükümsüzlük davası açma süresinin başlangıcına esas alınacak “tescil” tarihidir. 

Mahkeme kararı ve sonucun değerlendirilmesi

Somut olayda; her ne kadar, hükümsüzlüğü istenen davalı markasının TPE nezdindeki marka siciline tescil tarihine ilişkin olarak dava dosyasında herhangi bir belge mevcut değil ise de, davalı markasının tescili amacıyla TPE’ye yapılan başvuru tarihinden sonraki inceleme ve tescil aşamasında, markanın tescili için gerekli eksikliklerin tamamlanması hususunda Enstitü’ce yapılan en son işlem tarihinin 01.12.1997 olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ise, dava konusu markanın marka siciline tescil tarihinin 01.12.1997’den sonraki bir tarih olacağı kuşkusuzdur.  Kaldı ki, 01.12.1997 tarihi süre başlangıcına esas alınsa bile, dava tarihi olan 19.11.2002 tarihinde 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı belirgindir. Bu durumda, 556 sayılı KHK’nın 42. maddesine dayalı olarak açılan hükümsüzlük davasının tescil tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre dolmadan açıldığı anlaşıldığından, yerel mahkemenin davanın süresinde açıldığına ve marka tescilinde ayrıca süre aranmayacak istisnai hal olan, kötüniyet araştırmasına gidilmesine gerek bulunmadığına ilişkin direnme kararı yerindedir.  Ne var ki, bozma nedenine göre Özel Daire’ce işin esası incelenmemiştir.  O halde, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Onbirinci Hukuk Dairesi’ne gönderilmesi gerekir. 

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı DİRENME KARARI UYGUN OLUP, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Onbirinci Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 12.12.2007 gününde oy birliği ile karar verildi.