T.C. ANKARA FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/82 Esas
KARAR NO : 2021/338

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – … …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- … – …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 04/03/2020
KARAR TARİHİ : 14/10/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/10/2021


Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;

DAVA :


Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davalı tarafın 2017/72293 sayısı ile gerçekleştirdiği itirazların kurum tarafından reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin 1978 yılından beri faaliyet gösterdiğini 1998 yılından beri de cüzdan, …, valiz, çanta imalatı, satışı gibi alanlarda pek çok markalaşmış firma ile ve internet üzerinden e-ticaret siteleri aracılığıyla satış yapan bir şirket olduğunu, gerek yurtiçi gerekse de yurtdışında çok ciddi satışlarının bulunduğunu, müvekkili şirket gruplarından … Deri.. Ltd. Şti.’ne ait www.aksanderi.com sitesinde de bu hususların görülebileceğini, davalı şirketin ülkemizde esamesi dahi okunmazken ve yine dünyada 18 ve 25. Sınıfta satışı dahi yokken müvekkilinin “…” markasını 2001/16567 sayısı ile 18, 25 ve 35. Sınıflarda tescil ettirdiğini, müvekkilinin 2001 yılından itibaren … markasını 18. Sınıfta … ve 25. Sınıfta ayakkabılarda ve ayrıca 35.sınıfta imal ettiği ürünler ile alt lisansör olarak satış ve pazarlamasını yaptığı diğer marka ürünlerde kullandığını, müvekkilinin ciddi ve yoğun kullanımlarının bulunduğunu, müvekkilinin hali hazırda 2014/05894 sayılı markasının da tescilli olduğunu,

müvekkilinin 35. Sınıfta kazanılmış hakkının bulunduğunu, 2001/16567 sayılı marka kapsamında 25. Sınıf mallar arasında, ilgili markanın başvuru tarihi itibariyle … emtiasının bulunmadığını, ancak müvekkilinin bu mal grubunda yoğun kullanımı bulunduğunu, buna dair belgeleri dosyaya sunduklarını, müvekkilinin tescilsiz olarak da … markası üzerinden eskiye dayalı kullanıma bağlı gerçek hak sahibi olduğunu beyanla davanın kabulünü, müvekkilinin 18. Sınıf mallar bakımından markasını tanınır hale getirdiğini, davalının EUIPO nezdindeki tescillerinin Türkiye açısından bir önemi bulunmadığını, davalının tescilli markaları kapsamında yalnızca baş giysileri ve 14. Sınıf malların bulunduğunu, müvekkilinin markaları ile 2017/72293 sayılı markasının ayırt edilemeyecek kadar benzer markalar olduğunu,

müvekkilinin 25. Sınıf “…” emtiaları bakımından eskiye dayalı hak sahipliğinin bulunduğunu, “…” emtialarında tek ve gerçek hak sahibi olduğunu, … markasının 2001 yılından başlamak üzere 2012-2018 yılları arasında çok yoğun şekilde müvekkili tarafından kullanıldığını, bir kısım faturalar … firması tarafından kesilmiş ise de bu firmanın müvekkili firmanın kardeş firması olduğunu, adresleri ve ortaklarının aynı olduğunu, müvekkilinin 2015/102634 sayılı “…” markası için kurum tarafından verilen kararda da karşı oy olarak müvekkilinin öncelik hakkının tespit edildiğini, başvuru sahibi davalının TÜRKPATENT kurumu nezdindeki kayıtlarında … emtiasının bulunmadığını, yalnızca baş giysileri emtialarının bulunduğunu ve yine saatler mallarını kapsadığını, baş giysileri ile kemerlerin tamamen farklı ihtiyaçlara yönelik ürünler olduklarını,

bu nedenle tüketicilerin bu iki mal grubunu karıştırmayacağını, … ürünlerinin, “deri ürünleri ve aksesuarları” malları ile çok daha yakın ilişkili olduğunu, müvekkilinin … markaları ile ilgili açılan davaların devam ettiğini, bu davalar sonucunda müvekkilinin “…” emtiası açısından hak sahibi olma ihtimali bulunduğunu, davalı şirketin kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin 25. Sınıftaki kullanımlarını bildiği halde bu sınıfta başvuruda bulunduklarını, davalının yalnızca saat üretimi ve satışı olduğunu,1991-2017 yılları arasında tek bir adet dahi … satışı veya deri ürün-aksesuar satışının bulunmadığını, müvekkili ile davalı arasında görülen İzmir FSHHM’nin 2017/1E – 2017/175K sayılı davasının müvekkili lehine sonuçlandığını, 2019-M-9758 sayılı YİDK kararının iptalini ve 2017/72293 sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalının Cevabı


Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.


Diğer davalı şirket vekili cevap dilekçesi ile özetle ; müvekkili şirketin 2017/72293 sayılı başvurusunun 18, 25 ve 35. Sınıf mal ve hizmetleri kapsadığını, başvurunun ilk olarak 5/1-ç maddesi uyarınca davacı firmaya ait kötü niyetle tescil edilmiş 2001/16567 ve 2014/05894 sayılı markalar ile 2015/102624 ve 2015/102634 sayılı markalar nedeniyle reddedildiğini, müvekkilinin itirazları sonucunda, redde gerekçe markaların hükümsüz kılınmış veya reddedilmiş olmaları nedeniyle 25. Sınıf mallar bakımından müvekkili başvurusunun ilana çıktığını,

başvurunun ilanına karşı davacı yanın 2017/107764, 2016/80310, 2015/33087, 2015/33079, 2015/102634, 2014/05894 ve 2001/16567 sayılı markalara dayalı olarak itirazda bulunduğu, ancak bu itirazların reddolunduğunu, davacının hükümsüzlük talebinin mevsimsiz olduğunu, YİDK kararının iptali istemli davalara sonrasında delil sunulamayacağını, davacının 25. Sınıfta ilk başvurunun kendisi tarafından yapılmış olmasını gerekçe göstererek kendisinin gerçek hak sahibi olduğunu iddia ettiğini, halbuki müvekkili şirketin 1984 yılından bu yana dünyanın en büyük başta saatler olmak üzere, gözlük, …, çanta, deri ürünler, giyim eşyası ve aksesuar üreticilerinden biri olduğunu, 18. sınıfta deri ürünleri üretimine cüzdan ve … üretimi ile 1992 yılında başlamış, 1996 yılında ilk deri çanta koleksiyonunu piyasaya arz etmiş ve menşe ülkesi ABD’de ilk “…” mağazasını açmış olduğunu,

müvekkili şirket sadece takı, saat, aksesuar alanında değil, bay-bayan …, pantolon, şallar, şort, ceket, denim, elbise, etek, giyim ile çantalar, cüzdanlar, telefon kılıflar, ayakkabılar, mumlar, kokular, güneş gözlükleri, akıllı saatler üzerinde ve bu ürünlerin perakende satışında da … markasını kullandığını, müvekkilinin ülkemizdeki ilk marka tescilinin 91/002860 sayılı marka olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin davacı yandan çok daha önceden beri tescillerinin bulunduğunu, davacının itiraza mesnet markalarının 25. Sınıfta tescilli olmadığını, bu sınıfı içerir şekildeki tüm başvurularının reddedildiğini, bu kararlara karşı açılan davaların müvekkili lehine sonuçlandığını,

müvekkili şirketin İzmir FSHHM nezdinde davalıya ait 2001 16567 Tescil No’lu “…’’ ibareli markanın kullanılmaması nedeniyle 2013/103E sayılı davayı ikame ettiğini, verilen karar ile davacının 2001 16567 Tecil No’lu “…” ibareli markasının 25., 35. sınıflar ile 18. sınıfın 18.1, 18.3, 18.4 ve 18.5 No’lu alt sınıfları için hükümsüzlüğüne karar verildiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2014 tarihli, 2014/13171 E. ve 2014/20080 K. sayılı KISMİ BOZMA ilamıyla 25. ve 18. sınıftaki mallar bakımından kararın onandığını, ancak 35. sınıfta yer alan hizmetler bakımından sadece eksik inceleme gerekçesiyle kısmen bozulduğunu,

yeniden kurulan hükümde de 2015/24 Esas ve 2015/111 Karar sayılı kararı ile 35. sınıftaki hizmetler bakımından da 2001 16567 No’lu “…” ibareli markanın 35. sınıfta tekrar iptaline karar verildiğini, bu kararın da daha sonra 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptali nedeniyle bozulduğunu, ancak 2015/13761 E. ve 2017/1634 K. sayılı 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptali sebebiyle tanzim edilen BOZMA kararına rağmen, yerel mahkemenin kararının 18 ve 25. sınıftaki mallar bakımından kesinleştiğini, taraflar arasında 25. Sınıf mallar açısından çok uzun yıllardır çekişme bulunduğunu, yine davacı aleyhine İzmir FSHHM nezdinde 2017/1E sayılı davanın ikame edildiğini,

bu dosyada davacı kullanımlarının müvekkili marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğine kanaat getirildiğini, ancak davacıya ait 2001 16567 (geriye kalan 18. sınıftaki mallar ile 35. sınıftaki hizmetler bakımından) ve 2014 05894 sayılı markaların kötü niyetle tesciline ilişkin hükümsüzlük taleplerinin reddolunduğunu, anılan karara karşı İzmir BAM’a yapılan istinaf başvurusu sonucunda da ise ilgili markaların hükümsüzlüğüne karar verildiğini, ancak bu kararın da Yargıtay tarafından bozulduğunu, taraflar arasında 25. Sınıf mallar bakımından çekişmenin mevcut olduğunu, … firmasının, davacı yanın bağlı şirketi olduğunu, davacının 2013 yılından önce … markasına yönelik ciddi kulllanımlarının dahi bulunmadığını,

davacının itiraz dilekçesi ekinde 25. sınıfta kemerler üzerinde kullanımına ilişkin sunduğu deliller kapsamındaki kemerlere ve kemerler için kullanıldığı iddia edilen etiket ve kutulardaki kullanımlar da müvekkilinin markasını kullanım şekli olan ve 2008 yılından beri tescilli olan logosunun taklidinden ibaret olduğunu, davacı itirazlarının kötü niyetli olduğunu, davacı şirketin, müvekkili şirketin “…” markasının ülkemizde 18, 25 ve 35. sınıflarda 2001 yılında tescilli olmamasından yararlanıp, kötü niyetli olarak kazanılmış hak iddiasında bulunduğu 2001 16567 Tescil No’lu ve “…” kelime markasını kendi adına tescil ettirmiş olduğunu, davacının taraflar arasında görülen uzlaşma süreci sonucunda bir anlaşma olmayınca müvekkili şirketin tanınmış “…” markasını kullanım şekline ve stilizasyonuna da iyice yaklaşan hatta müvekkili şirketin “VINTAGE” sloganını da içerir, 20’ye yakın “…” ve türevi marka tescil başvurusunda bulunduğunu,

davacının kullanımlarının müvekkili markalarını taklit eder nitelikte olduğunu, davacının 18. sınıf kapsamındaki taklit logoları da barındırır ürünleri müvekkili şirketin orijinal “…” markalı saatlerinin satıldığı BOYNER gibi Türkiye’nin büyük perakende satış noktalarında bir arada satışa sunulmakta olduğunu, bu durumun da nezdinde davacı yana ait ürünlerin müvekkili şirketin ürünleri olduğu zannını oluşturduğunu, perakende satış sitelerinde de “…” markası aratıldığında, müvekkili şirketin “…” markalı saatleri ile davacıya ait “…” markalı çantalar ve cüzdanların bir arada çıktığını, davacının, müvekkili şirketin www…com adlı internet sitesinin “tr” uzantısı olan www…com.tr adlı internet sitesini dahi 12.02.2014 tarihinde aleyhine ikame edilen davalardan daha sonra kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini ve müvekkilin internet sitesi tasarımını da taklit ettiğini, davacının benzer şekilde tanınmış markaları da tescil ettirmeye çalıştığını, taraflar arasında görülmekte olan 18 adet dava kapsamında verilen kararlarda tanzim edilen bilirkişi raporları ile davacının yapmış olduğu başvurulara yapılan itiraz süreçlerinde tanzim edilen YİDK kararları ve mütalaalarda da davacının kötü niyetinin açıkça tespit edilmiş olduğunu, müvekkili şirket markalarının tanınmışlığına yönelik çok sayıda kararın mevcut olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.


Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.

GEREKÇE

Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, Hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Taraf Markaları Arasında Benzerlik Ve İltibas İhtimalinin Değerlendirilmesi


Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak dikkate alınması gereken 6/1 maddesi uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.


Bu anlamda benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir.

Emtiaların Benzerliği

Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.


Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.


“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”


Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.


Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.


Dava konusu marka kapsamında yer alan mallar ile davacı yanın itirazlarına dayanak yaptığı markalar kapsamında yer alan 2017 107764 sayılı marka, dava konusu markanın başvuru tarihinden sonraki tarihli olması nedeniyle dikkate alınmamıştır.


Dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan mallar genel olarak 25.sınıftaki giyim ürünlerine ilişkin olup davacı yanın önceki tarihli tescilli markaları kapsamında 25. Sınıf giyim ürünleri doğrudan yer almamaktadır. Bununla birlikte uygulamada da pek çok kararda ifade edildiği üzere ayakkabı, … ve hatta eldiven gibi giyim ürünlerinin, yaygın olarak deri mamulünden üretimlerinin ve bu şekilde piyasaya sunum/pazarlarının bilinir olduğu, dolayısıyla tüketicilerin özellikle deri çanta, cüzdan, …, ayakkabı gibi günlük giyimi tamamlayan aksesuar ürünlerinin tamamı arasında bir ilişki kuracağı, dolayısıyla tüketicinin bu ürünleri aynı satış ve sunum noktalarından temin edebileceği, bu ürünleri birbirlerinin tamamlayıcısı olarak algılayabileceği, genel anlamda benzer ihtiyaçları tamamlar ürünler olduğu, “davacı markası ile davalı marka başvurusunun 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında iltibasa yol açacak kadar benzer bulunduğu, davalı başvurusunun kapsadığı 26. sınıfa dahil “Danteller ve nakışlar (aplikeler), güpürler, fistolar, dar dokumalar, şeritler ve kurdelalar, ekstraforlar, fitiller, giysiler için kumaştan yapılmış hazır harfler ve rakamlar, armalar, rütbe işaretleri, vatkalar. Giysiler için düğmeler, kopçalar, halkalar, fermuarlar, ayakkabı ve … tokaları, perçinler, yapışkan bantlar, bağlar” emtialarının giysi yapımı esnasında kullanılan, tamamlayıcı niteliği bulunan emtialar oldukları,

aynı şekilde “Yapma çiçekler, yapma meyvalar. Takma saçlar ve saç aksesuarları” da giysi aksesuarının da parçası olarak kullanıldıkları, bu ürünlerin tümünün aynı ihtiyacın farklı yönlerini gideren emtialar oldukları, işbu emtiaların davacı markasının kapsadığı 25. sınıfa dahil “giyim eşyaları” ile ilişkili mallar olduğu, bu nedenle 26. sınıf bakımından markalarının emtia listelerinin “benzer” olduğu kabul edildiği, yine 18. sınıfa dahil “18/02 Derilerden, deri taklitlerinden veya diğer malzemelerden mamul taşıma amaçlı başka sınıflarda yer almayan eşyalar (çantalar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtarlıklar dahil).” emtiasının da 25. sınıfta yer alan “ayak giysileri” ile benzer ve ilişkili mallar olduğu, zira ayakkabı ile çanta emtiası çoğunlukla aynı yerde yan yana satıldığı, bu iki emtianın geleneksel tüketim anlayışı içinde tamamlayıcılıklarının söz konusu olduğu,


Yine Yargıtay’ın 2010 yılında verdiği başka bir kararda da “25.03 sınıfta yer alan ayak giysileri ile 18.01 ve 18.02 alt gruplarında yer alan deri ve benzeri maddelerin işlenmesi, hammadde, mamul madde ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri kitlesindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi bakımlarından benzerlik bulunduğu” yönünde karar verdiği,


Bu açıdan taraf markalarını oluşturan işaretler arasındaki benzerlik düzeyi ile birlikte ilgili mallar arasındaki ilişkinin, tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açabilecek sonuçlar doğurabileceği,
“Karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde 8/1-b hükmündeki markaların ayniyeti veya benzerliği ile mal ve hizmetlerin ayniyeti veya benzerliğine ilişkin hususların karşılıklı bir bağımlılık ve dengeleme ilişkisi içinde olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü kimi zaman karşılaştırılan mal ve hizmetler arasındaki düşük düzeyli benzerlik, markalar arasında var olan yüksek düzeyde benzerlik ile ikame edilebilir.”


Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığı,

İşaretlerin Benzer Olup Olmadığı Değerlendirmesi


Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.


İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir.

Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.


Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde dava konusu emtia/hizmet kapsamında orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.


Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan ürünler moda-giyim-aksesuar ürünleri olup söz konusu ürünlerin hemen her kesimden, eğitim, yaş, gelir ve meslek grubundan kimselere hitap eden, yaygın erişim imkanı bulunan, geniş fiyat aralığına sahip, tüketicinin sıkça yararlandığı nitelikte ürünler oldukları, bu anlamda ilgili tüketicinin ortalama dikkat, özen ve seçicilik seviyesine sahip kimseler olarak değerlendirilebilecekleri,


Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı tarafa ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.


Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler ve tüketici kitlesinin tespiti sonrasında uyuşmazlık konusu markalar incelendiğinde dava konusu markanın “…” şeklinde düzen bir sözcük markası olduğu, dilimize de “fosil” olarak yerleşmiş bu ibarenin yazıldığı şekliyle okunmakta olduğu, markada başkaca herhangi bir unsurun ise yer almadığı,


Davacı yana ait markalar ise “…” şeklinde olup anılan markalarda da herhangi bir figüratif unsurun yer almadığı, sözcüğün bordo renkli olarak yazıldığı görülmektedir.
Bu çerçevede taraf markalarını oluşturan sözcük unsurlarının birebir aynı oldukları aşikardır. Söz konusu ibare, uyuşmazlık konusu mallar açısından özgün ve ayırt edici gücü kendiliğinden yüksek bir ibaredir.


Uygulamada da kabul edildiği üzere markalar arasında daha az derecedeki benzerlik mal veya hizmetler arasında daha çok benzerlik ile dengelenebileceği gibi bu durumun tam tersi bir şekilde işaretler arasında ayniyet ya da yüksek düzeyli bir benzerlik bulunduğu hallerde ve ya önceki markanın ayırt ediciliği kendiliğinden çok yüksek ise yahut kullanım sonucunda yüksek ayırt edicilik sağlanmış ise yine emtialar arasında görece düşük benzerliğe rağmen karıştırılma ihitmalinden bahsedilmesi mümkün olacaktır. Somut uyuşmazlıkta da bir an için davacı yana ait önceki tarihli markalar kapsamında yer alan ve genel olarak deriden üretilmiş ürünler, deriden üretilmiş giyim aksesuarları olarak tanımlanabilecek mallar ile dava konusu marka kapsamında 25. Sınıfta yer alan mallar arasındaki ilişkinin zayıf bir ilişki olduğu yönünde yorumda bulunulsa dahi bu defa işaretlerin ayniyetinden kaynaklı olarak meydana gelen son derece güçlü benzerlik ilişkisi nedeniyle, tüketicinin bu mal grupları arasında uyuşmazlık konusu markalar ile karşı karşıya kaldığı hallerde, her bir ürünün, aynı iktisadi kaynağa ait olduğu yanılgısı ile hareket edebileceği,


Zira tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler. Tüketicinin daha önce satın aldığı bir mal veya hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal/hizmetten yararlanmak isterken önceki markanın kendisinde yarattığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşünerek hareket edeceği, dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği değerlendirilmektedir Dolayısıyla, benzer işareti gören veya duyan tüketiciler daha önce tanıdıkları markaların bıraktığı intibaı hatırlayarak, yeni markanın daha önce görmüş oldukları markanın bir başka versiyonu, serisi, uzantısı olduğunu veyahut da bildikleri marka sahibi tarafından verilmiş bir lisans ile söz konusu ürünün üretildiğini düşünebilirler. Marka hukuku anlamında “imaj transferi” kavramının karşılığı olan bu durum sonraki markanın, önceki markanın ticaret sahasında sahip olduğu avantajdan yararlanması sonucunu da beraberinde getirmektedir.


Somut olay açısından da tüketicinin söz gelimi bir deri ayakkabı, deri …, deri cüzdan ya da deri eldiven ürünlerinin tamamını, tek bir satış noktasından temin etmesi, başka bir ifadeyle aynı iktisadi kaynaktan bu ürünleri satın alması kuvvetle muhtemel olacaktır. Özellikle deri ürünlerinin satışı açısından ceket, şapka, eldiven, ayakkabı, … gibi ürünlerin tamamı, deri üreticilerinin mağazalarında/e-ticaret sitelerinden rahatlıkla temin edilmesi mümkün ürünlerdir. Tüketicinin bu ürünleri satın alırken, daha evvelden … markasını deneyimlediği bir durumda, ürün gamındaki çeşitlilik değişkenlik gösterse dahi sonraki ürünlerde de “…” markasını görmesi halinde her iki markanın farklı iktisadi kaynaklara ait olduğunu algılaması mümkün olmayacaktır. Benzer bir yorumun başvuru konusu markada yer alan “EŞARP” ürünü için değerlendirilmesi ise, ilgili ürünün yaygın bilinen halinin ipek, keten veya normal pamuklu kumaşlardan üretilmesi, bu ürünlerin, deri ürünlerinin satıldığı noktalarda yaygın olarak satışının gerçekleşmemesi nedeniyle mümkün olmadığı,


Sonuç olarak taraflar arasındaki hukuki süreçlerden bağımsız bir şekilde YİDK karar tarihi itibariyle, davacı yana ait olan ve tescil koruması devam etmekte olan markalar kapsamında yer alan mallar ile dava konusu marka kapsamında yer alan “Baş giyecekleri; şapkalar. Giysiler; kemerler; tek parmaklı eldivenler; eldivenler; Ayak giyecekleri” malları arasında var alan benzerlik hali ile taraf markalarını oluşturan işaretlerin ayniyet düzeyindeki benzerliği bir arada ele alındığında, ilgili tüketicinin, taraf markalarını taşıyan bu ürünlerin her birinin aynı iktisadi kaynağa ait oldukları yanılgısını yaşamalarının kuvvetle muhtemel olacağı, tüketicinin farklı markalar karşısında olduğunu algılamasının mümkün olmayacağı, buna bağlı olarak markalar arasında doğrudan bir yanılgı yaşayacağı, zira söz konusu ürünlerin her birinin aynı satış noktaları aracılığıyla tüketiciye ulaşımının yaygın olduğu, nihai olarak tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olacağı,

Davacı Yanın Eskiye Dayalı Kullanımdan Kaynaklı Hak Sahipliği İddialarının Değerlendirilmesi


Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilmekte veya tescil edilmiş ise hükümsüz kılınabilmektedir.
Burada söz konusu olan; tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ayırt edici nitelikteki herhangi bir işarettir. Dolayısıyla bu kullanıma dayalı üstün bir hakkın varlığı, işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasına bağlıdır. Ticaret sırasında kullanma, marka hukukuna özgü kullanma suretiyle gerçekleşir.


Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nispi ret nedenine konu teşkil eden durum, işaretin itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işaret ile kaynağı arasında nispeten bir aidiyet kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesi ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescil engellenebilir.


Bu nedenle tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle mevzuat anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada en azından belli bir oranda bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile tanınmışlık olgusu karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.


Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetler ve bu mal veya hizmetlerle yüksek düzeyde benzerlik gösteren mal veya hizmetler ile sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.


Bununla birlikte tescilsiz kullanımın son derece sınırlı olduğu veyahut kullanımların somut deliller ile ortaya konulamadığı hallerde önceye dayalı hak sahipliğinin ispatlanamamış olduğu yorumunda bulunulması gerekecektir. Başka bir ifadeyle markanın münferit kullanımları ile marka tescil kapsamı dışında kalan mal ve hizmetler yönünden kullanımlar önceye dayalı hak sahipliğinin ispatı açısından yeterli görülmeyebilecektir.


Somut olayda davacı yanın işlem dosyasına sunduğu deliller incelendiğinde, YİDK kararının gerekçelerinde de ifade olunduğu üzere davacı yana ait “…” markasının dava dışı … Deri Ürünleri Ve Tekstil Sanayi Ve Ticaret Ltd. Şti.” tarafından pazarlandığı ve satışa konu edildiği, ilgili firma ile davacı firmanın ortaklık yapılarının aynı oldukları, dolayısıyla aralarında doğal organik bağın bulunduğu, SMK m.9/3 uyarınca “Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir” düzenlemesi uyarınca ilgili firmaca markasal anlamda gerçekleştirilen kullanımlar var ise, bu kullanımların hak sahibinin izni ile gerçekleştirilmiş kullanımlar olarak kabul edilebileceği,
Dosya kapsamına sunulan deliller incelendiğinde çok sayıda tarihsiz fotoğrafa yer verildiği, bu fotoğraflarda “…” markasını taşıyan “…” ürünlerinin üretimi ve ambalajlanma süreçlerine, satış mağazalarında sergilenmelerine dair aşamaların fotoğraflandığı, bir kısım fotoğrafta, doğrudan fotoğraf üzerine tarih damgasının yer aldığı, bu fotoğrafların 2007 yılına ait olduğu, bu fotoğrafların bir kısmında “…” ürünleri görülmekle birlikte “…” markasının fotoğraflardan seçilmesinin mümkün olmadı, “…” markasının seçildiği fotoğraflarda ise… … … yıllarında satışa konu edildiğini gösterir sınırlı sayıdaki Google Arama Motoru sonuçları, çeşitli sosyal medya platformlarında yapılan kullanıcı yorumları gibi delillerin sunulduğu, yine davacı firmanın kardeş şirketi … firması tarafından kesilmiş/bu firmaya kesilmiş faturalar incelendiğinde ise bu belgelerin 2014-2017 tarihlerine yönelik olduğu, firmaya kesilen faturalarda “…” markasına ait etiketler, klipslerin üretiminin yapıldığının anlaşılabildiği, yine bir kısım faturada “… CÜZDAN STANDI, … … STANDI” gibi açıklamaların yer aldığı, ancak bu etiket ve klipslere yönelik faturaların “…” markasının hangi ürün grubunda kullanıldığı noktasında belirsizlik olduğu, açıklamalarında doğrudan “…” ibaresinin yer aldığı ürünler üzerinde ise “…” markasının bulunmadığı, başka bir ifadeyle kemerlerin “…” markasını taşıyan kemerler olup olmadığı noktasında sunulan faturalardan bir kanaate varılmasının mümkün olmadığı,
Bu anlamda işlem dosyası kapsamına sunulan “…” ürünü satış faturalarında “…” markasının yer almadığı, davacının “…” markası dışında da tescilli markaları olduğu görüldüğünde, satışa konu edilen bu kemerlerin “…” markalı ürünler olduğuna doğrudan kanaat getirilemediği, “…” markasını taşıyan klips, etiket gibi ürünler ile ilgili kesilen faturalarda “…” markası yer almakta ise bu defa da ilgili faturalardan “…” markasını taşıyan etiket ve klipslerin hangi ürünlerde kullanıldığı yönünde bir kanaate varılamadığı, sunulan fotoğraflar ve arama motoru sonuçlarının tek başına “…” markalarının aktif kullanımını ortaya koymaya elverişli deliller olarak nitelendirilemediği, her ne kadar davacı taraf hükümsüzlük talepli dava dosyası ekine de çok sayıda delil sunmuş ise de dava konusu markanın işbu rapor tarihi itibariyle tescil edilmemiş olunması nedeniyle hükümsüzlük talebi açısından bir değerlendirmede bulunulamadığından ilgili delillerin dikkate alınamadığı, işlem dosyasına sunulan delillerden ise davacı yanın “…” markalarını, hangi ürün grubunda aktif ve yoğun bir biçimde kullandığına kanaat getirelemediği,

Kötüniyet İddialarının Değerlendirilmesi


Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlanmıştır. Buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumamaktadır.

Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötüniyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötüniyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabilecektir.

Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.


Davacı vekilince, davalının marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğuna yönelik öne sürdüğü iddiaları destekler iddialarının temelini taraflar arasındaki süregelen hukuki süreçlere dayandırmaktadır. Dosya kapsamında anlaşıldığı üzere taraflar arasında çok sayıda devam eden/kesinleşen davanın mevcut olduğu, her iki tarafça da bu uyuşmazlıklara rağmen yeni başvuruların gerçekleştirilmeye devam edildiği görülmektedir. Dolayısıyla kötü niyet iddiasının ispatlanamadığı,


Dava konusu 2017/72293 sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan 25. Sınıftaki emtialardan “Baş giyecekleri; şapkalar. Giysiler; kemerler; tek parmaklı eldivenler; eldivenler; Ayak giyecekleri” malları ile davacı yana ait önceki tarihli markalar kapsamındaki “deri ürünleri – deri aksesuarları” malları arasında ortalama düzeyli bir benzerlik ilişkisinin mevcut olduğu,


Bununla birlikte taraf markalarını oluşturan sözcük unsurlarının birebir aynı oldukları, bu sözcük unsurları dışında markalarda hiçbir ek unsurun yer almadığı, işaretler arasındaki ayniyet seviyesindeki benzerlik ile birlikte emtialar arasındaki benzerlik düzeyi bütün olarak ele alındığında, yukarıda tespit edilen mallar açısından taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin meydana gelebileceği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:


Davanın Kısmen Kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK’nın tarih ve … “baş giysileri, şapkalar. Giysiler, kemerler; tek parmaklı eldivenler; eldivenler; ayak giyecekleri” malları bakımından iptaline,


Davaya konu marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan, peşin alınan 54,40.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,

Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,


Davanın kısmen reddolunması ve davalıların kendilerini vekil ile temsil ettirmeleri sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,


Davanın kabul ret oranının takdiren %50 olarak kabulüne,


Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 54,40.-TL ilâm harcının tamamının davalılardan alınarak davacıya verilmesine,


Davacının bunun dışında yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 6.403,00.-TL yargılama giderinin %50’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,


Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,


Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,


Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),Dair, davalılar taraf vekillerinin yüzlerine karşı, davacı vekilinin yokluğunda, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.14.10.2021