ESAS NO : 2017/247
KARAR NO : 2019/298

DAVA : Patent Tecavüzünün Olmadığının Tespiti
DAVA TARİHİ : 07/10/2015
KARAR TARİHİ : 04/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan patent tecavüzünün olmadığının tespiti davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili firmanın “…” ve “…” ürünleri için Sağlık Bakanlığından sırasıyla … ve … sayılı ruhsatları aldığını, müvekkilinin ruhsat sahibi olduğu ürünleri piyasaya sürme aşamasında bir patent araştırması yaptığını, dava konusu ürünlerin etkin maddesi olan …’un üretim yöntemine ilişkin olarak dava konusu … ve … sayılı ikincil patentleri tespit ettiğini, drospirenonun tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ürün patenti korumasının bulunmadığını, müvekkilinin “… ve …” ürünlerinin davalının …, … ve… sayılı patentlerine tecavüz etmediğini, bu sebeple, müvekkilinin mesnetsiz ve haksız patent tecavüzü iddialarına ve telafisi mümkün olmayan zararlara maruz kalmasını engellemek ve hukuki güven içerisinde ürünlerinin satışını gerçekleştirebilmesini temin etmek amacıyla Patent KHK’nın 149. maddesi uyarınca işbu menfi tespit davasını açmak zorunda olduğunu, müvekkilinin “… ve …” ürünlerinde kullanılan drospirenon etkin maddesinin davacı şirketin de içinde yer aldığı … Grubu’nun İtalya’daki iştiraki olan Industriale … şirketi tarafından üretildiğini, Industriale … şirketinin drospirenon etkin maddesini dava konusu patentlerin kapsamı dışında kalan bir yöntemle ürettiğini, … şirketinin drospirenon üretim yönteminin, bu şirket tarafından geliştirildiğini, 12/04/2013 tarihinde başvurusunun yapılıp 16/12/2014 tarihinde yayınlanan … (…) sayılı patent başvurusu ile koruma altına alındığını, 2014 yılında Industriale … şirketinin, İtalya’da …’e dava açtığını, … üretim yönteminin dava konusu patentlerin karşılığı olan patentlere tecavüz etmediğinin tespitine ve … sayılı patentin 1. isteminin hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ettiğini, bu davaya karşılık olarak …’in herhangi bir tecavüz iddiasında bulunmadığını, bu hususun …’nın … üretim yönteminin dava konusu patentlere tecavüz etmediğini ortaya koyduğunu iddia ederek, müvekkilinin “… ve …” ürünlerinin davalının …, … ve … sayılı patentlerine tecavüz etmediğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, Patent KHK’nın 149. maddesi uyarınca menfi tespit davasının patent sahibine karşı açılması gerektiğini, davanın sadece dava konusu patentlerin sahibi olan diğer davalı … ’a açılmasının gerektiğini, davanın …’ye karşı da açılmış olmasının Patent KHK’nın 149. maddesine aykırılık teşkil ettiğini, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle, davalı … Ltd. Şti. yönünden reddinin gerektiğini, diğer davalı cevabını sunduğunda cevap haklarının saklı kalması kaydıyla, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle … yönünden reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının “… ve …” ürünlerinin davalının …, … ve … sayılı patentlerine tecavüz etmediğini iddia ettiğini, Patent KHK’nın 84. maddesi uyarınca, ispat yükünün davacının üzerinde olduğunu, davalının patentlerinde açıklanan usulden farklı bir usul kullandığını davacının ispat etmek zorunda olduğunu, müvekkilinin dünyanın önde gelen buluşçu ilaç şirketlerinden olup, Türkiye de dahil olmak üzere dünya genelinde çok sayıda patentin sahibi olduğunu, bu patentler arasında dava konusu olan ve … etkin maddesinin üretim usulünü koruyan …, … ve … sayılı patentlerinde yer aldığını, davacının drospirenon üretim yöntemine ilişkin bir delil sunmadığını, ruhsat dosyaları incelendikten sonra cevaplarını sunacağını belirtmiştir.


Davalılar vekili 19/04/2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle, müvekkili …’nın dava konusu tüm patentlerin münhasıran hak sahibi olduğunu ve bu patentlerle ilgili olarak Türkiye’de veya yurtdışında “…” adına kaydedilmiş herhangi bir patent hakkı bulunmadığını, müvekkillerden …’ün mevcut davanın bir parçası olamayacağını ve bu firmaya husumet yöneltilemeyeceğini, dava tarihi itibariyle … sayılı belgenin Türkiye’ye henüz girmemiş bir Avrupa patent başvurusu olduğunu, başvurunun EPO tarafından tescillenmesi ardından müvekkilinin talebi doğrultusunda Türkiye’deki validasyonunun gerçekleştirildiğini, dava tarihinde Türkiye’de herhangi bir patent veya ulusal bir başvuru bulunmadığını ve TPMK’ya sunulmuş herhangi bir istem tercümesinin mevcut olmadığı gibi davacının … numaralı başvurudan doğan haklar konusunda ihtaratta bulunulmadığını, davacının … numaralı başvuru ile alakalı taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, tecavüz etmeksizin ürünü ürettiğini iddia eden tarafın bunu ispat etmekle yükümlü olduğunu, davacının aksini kanıtlayamamakta ve …’in prosesi ile kıyaslandığında kendi prosesinde tek farkın katalizör olduğunu zımnen onayladığını, bu nedele “eşdeğerler doktrini” kapsamında bir tecavüz durumunun vaki olduğu sonucuna varıldığını, davacının iddiaları için yeterli zemin ve kanıt bulunamadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.


Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış patent hakkına tecavüzün olmadığının tespitine ilişkindir.

Tarafların karşılıklı imzalarının bulunduğu 25/06/2019 tarihli sulh protokolünü dosyaya sundukları anlaşıldı.

25/06/2019 tarihli taraflarca imzalanan sulh sözleşmesinin 2.3 nolu maddesinde tarafların birbirlerinden avukatlık ücreti ve yargılama gideri talep etmeyeceğinin düzenlendiği anlaşılmıştır.

Mahkememizce yapılan 04/07/2019 tarihli oturumda davacı vekilinin, karşı taraf ile sulh olduklarını, sulh kapsamında davalarını geri aldıklarını, sulhe ilişkin protokolü dosyaya sunduklarını, yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.

Aynı oturumda davalılar vekilinin, davacı tarafın açmış oldukları davaya geri almalarına muvafakatlerinin olduğunu, sulh sözleşmesi kapsamında kendilerinin de yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
HMK’nın 123.maddesi “Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.


Sulh 6100 sayılı HMK’nın 313 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.

Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” Sulh, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.

Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde tarafların dava konusu hususunda sulh oldukları sulhe göre hüküm kurulması taleplerinin bulunmadığı, sulh protokolü kapsamında davacının açmış olduğu davayı HMK 123 kapsamında geri aldığı davalının da buna muvafakat ettiği, sulh kapsamında yargılama harç ve yargılama giderleri ile vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığı anlaşılmakla esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığı yönünde karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

HÜKÜM :


Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının açmış olduğu davasını geri aldığı, karşı tarafın muvafakat ettiği anlaşılmakla ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA YER OLMADIĞINA,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 27,70 TL’nin mahsubu ile kalan 16,70 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Tarafların yargılama gideri ve vekalet ücreti talepleri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 04/07/2019

Kaynak ; Yargıtay