“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
BİRLEŞEN DAVA : 2. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ’NİN 2015/85 ESAS
TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … . Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14/07/2016 tarih ve 2015/20-2016/165 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Esas davada davacı-birleşen davada davalı vekili, müvekkili şirketin “…” esas ibareli tanımış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’de başvuruda bulunduğunu, 2012/44320 kod numarasını alan başvuruya yapılan itirazın kısmen kabul edildiğini ve 03., 14. ve 35. sınıf mal ve hizmetlerin bir kısmı için tescil sürecinin devamına karar verildiğini, bu sınıflar yönünden müvekkili şirket markaları ile başvuru markası arasında iltibas tehlikesi bulunduğunu, davalının kötüniyetli olduğunu, müvekkili markasının tanınmış marka olduğunu ileri sürerek … … tarafından verilmiş olan 2014-M-12831 sayılı kararın iptaline, tescil edilmiş olması halinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiş, karşı davanın reddini savunmuştur.

Davalının İddia ve Görüşleri


Esas davada davalı-birleşen davada davacı şirket vekili, taraf markaları arasında iltibas riskinin olmadığını savunarak esas davanın reddini istemiş, birleşen davada ise …’ye yapılan başvurunun ilanından sonra davalı şirketin yapmış olduğu itiraz üzerine, başvuru konusu markanın 35. sınıf hizmetlerin bir kısmı için tescil işlemlerinin durdurulduğunu, bu konuda müvekkili şirketin önceye dayalı kazanılmış hakkı bulunduğunu ileri sürerek 2014-M-12831 sayılı kararın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.


Esas ve birleşen davada davalı … vekili, kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunmuştur.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı uyarınca esas davada davalının “… ” ibaresini, önceki tarihte 2003/17443 no ile tescil ettirmiş olduğu, davaya konu marka başvurusunun, önceki tarihli marka tescilinin serisi niteliğinde olduğu, gerçekleştirdiği uzun süreli kullanım neticesinde üzerinde kazanılmış hak sahibi olduğu, bu nedenle 35. sınıf hizmetlerin bir bölümü için de kazanılmış hakkının var olduğu, başvuru markası ile davacı markaları arasında iltibas riskinin değerlendirilmesinde ise 14. sınıfta yer alan emtialar bakımından 556 sayılı KHK 8/1-b anlamında benzerliğin ve karıştırılma ihtimalinin olmadığı, ancak 3. sınıfta yer alan emtialar ile 35. sınıf hizmetin davalı adına kazanılmış hak oluşturacak kısmı dışındaki bölümü için iltibas riskinin olduğu gerekçesiyle esas dava yönünden … …’nun 2014-M-12831 sayılı kararının 03 sınıf, 14. sınıf ve 35. sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmetler yönünden iptaline, birleşen dava yönünden … …’nun 2014-M-12831 sayılı kararının 35. sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmetler yönünden iptaline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.


Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


1- Esas dava, … … kararının iptali ve tescil edilmiş olması halinde davalı markasının hükümsüzlüğü talebine ilişkin olup, birleşen dava … … kararının iptali talebine ilişkindir. Mahkemece esas ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.


Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir.

Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır.

Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.


Somut olayda mahkemece, kararın gerekçe kısmında esas dava yönünden yapılan değerlendirmede, davalı yanca başvurusu yapılan marka ile davacı markaları arasında 14. sınıf yönünden iltibas riskinin bulunmadığı, 556 sayılı KHK 8/1-b anlamında benzerlik olmadığı belirtildikten sonra hükmün 1-B bendinde 14. sınıf emtialar yönünden de davacının davasının kabulü ile … … kararının iptaline karar vermek suretiyle, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratır ve infazda tereddüt oluşturur şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın re’sen bozulması gerekmiştir.


2-Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.


SONUÇ:

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 Kaynak-Yargıtay