“İçtihat Metni”



MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ



Taraflar arasında görülen davada … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14/05/2014 tarih ve 2013/309-2014/109 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili ve davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Davacı vekili; … bir firma olan müvekkili şirketin “…” markasını 1980 yılından bu yana kullandığını, 09/06/2010 tarihinde 12. sınıfta yurt dışında tescil ettirdiğini, dünyanın çeşitli ülkelerine ihracat yaptığını, bisiklet iç ve dış lastiğinde “…” markasını sektörde maruf hale getirdiğini, davalının uzun yıllardan bu yana müvekkilinden ve grup şirketinden bu marka lastikleri satın alarak Türkiye’ye ithal ettiğini ve iç piyasaya sattığını, davalının müvekkili ile arasında herhangi bir sözleşme olmamasına rağmen internet sitesinde kendisini yetkili satıcı olarak ilan ettiğini, müvekkili şirketin tescilli markasını web sitesinde ve faturalarında izinsiz kullandığını, “…” markasından haksız kazanç elde etmeyi hedefleyen davalının markayı Türkiye’de tescil ettirdiğini ve fason olarak ürettirdiği lastiklerde kullandığını, müvekkili şirketin mal sattığı …’de mukim bir firmanın iş yerine giderek haksız tespit yaptırdığını, müvekkilinin logosunu da taklit ettirdiğini, … Sözleşmesi’nin 3. maddesinin uyarınca marka haklarının Türkiye’de korunduğunu, davalı eyleminin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini beyanla, tecavüzün önlenmesine, internet sitesindeki haksız kullanımın engellenmesine, davalıya ait 12. sınıfta tescilli 2011/59563 nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalının İddia ve Görüşleri


Davalı vekili; davacının 2007 yılında müvekkili firma vasıtasıyla Türkiye piyasasına girdiğini, “…” markasını Türkiye piyasasına müvekkilinin tanıttığını, marka ve logonun tescilinde, kullanılmasında davacının rızasının bulunduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; davacıya ait marka ile davalıya ait marka arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin ortalama tüketiciler nezdinde iltibasa mahal verecek derecede olduğu, markaların aynı sınıflarda tescilli olduğu, aynı/ benzer mal ve hizmetlerde kullanıldığı, tarafların 2008- 2012 yılları arasında ve tescil başvurusu sırasında ticari ilişki içerisinde bulundukları, davalı tarafın, davacının varlığından ve markasından haberdar olduğu, tescilin kötü niyetli olduğu, dava konusu 2011/59563 tescil nolu “…+şekil” markanın, 556 sayılı KHK’nin 35. maddesi, MK’nin 2. maddesi ve TTK’daki basiretli tacir kriteri dikkate alınarak, kötü niyetli tescilden dolayı tescilli bulunduğu tüm sınıf ve emtialar yönünden hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, davalının bu marka ile ilgili üstün ve öncelikli bir hakkının bulunmadığı, davacı tarafın 556 sayılı KHK’nin 43. maddesi uyarınca aktif husumet ehliyetinin bulunduğu, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramasının söz konusu ../..

olmadığı kanaatine varılarak, hükümsüzlük talebinin kabulüne, davalının “…” markasını tescil edildiği şekli ile kullandığı, bir marka tescil belgesi hükümsüzlük kılınmadıkça, sahibinin marka hukukundan doğan haklarını hukuka uygun kullanmasının bir başkasının markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği, taraflar arasında imzalanmış tek satıcılık ya da distribütörlük anlaşması bulunmamakla birlikte, davacının Türkiye’deki satışlarını davalı üzerinden gerçekleştirdiği ve taraflar arasındaki yazışmalar dikkate alınarak, davalının internet sitesindeki tanıtımından haberdar olduğu gerekçesiyle tecavüzün ve haksız rekabetin men’i isteminin reddine karar verilmiştir.


Kararı davalı vekili ve davacı vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.


2- Davacı aralarında bir sözleşme olmadığı halde davalının internet sitesinde kendisinin yetkili satıcısı olarak duyurduğunu, bu eylemlerin de haksız rekabet olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece, davacının, davalı tarafın internet sitesindeki duyurusundan haberdar olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; geçmişteki kullanımdan haberdar olunduğunun kabulü halinde dahi, davacı tarafça aynı zamanda internet sitesindeki bu kullanım nedeniyle tecavüzün önlenmesi talep edildiğine göre dava tarihi itibariyle davalının söz konusu kullanımına olan zımni rızanın ortadan kalktığının kabulü gerekir. Bu bakımdan, davalının dava tarihinden sonraki muhtemel tecavüzlerinin önlenmesine ilişkin olarak, davalıya ait internet sitesinde davacının yetkili satıcısı izlenimini verecek şekilde ilan ve tanıtımda bulunmasına ilişkin muhtemel tecavüzün önlenmesini istemekte hukuki yararı bulunduğu gözetilerek bu talep bakımından davanın reddi doğru görülmediğinden kararın temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.


SONUÇ :

Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 3,70 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 25/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak-Yargıtay