“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20.02.2013 tarih ve 2012/91-2013/42 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Davacı vekili, müvekkili vakfın unvanının “… … Vakfı” biçiminde olduğunu, vakfın kurucusu olan şirketin unvanının da “… … Ve Madeni Yağlar T.A.Ş” olduğunu, müvekkilinin … ibaresini ilk kez 1931 yılında kurulan “… … Limited Şirketi”nin unvanında kullandığını, 1935 yılında da “… Anonim Şirketi”nin kurulduğunu ve ticaret siciline tescil edildiğini, müvekkili vakfın “… …+Şekil” ibaresini içeren tescilli birçok markası bulunduğunu, markalarının asıl ve ayırt edici unsurlarının “…” ve “…” ibarelerinden oluştuğunu, anılan markaların 70-80 yıldan bu yana kullanıldığını, sözcük ve şekil olarak bütünlük arz ettiğini, herkes tarafından bilindiğini, tanındığını ve ayırt ediciliğinin yüksek olduğunu, davalı şirketin … Anonim Ortaklığı’nın (…AO) bağlı kuruluşu ve ana dağıtım şirketi olarak … ürünleri sektöründe faaliyet gösterdiğini ve …’ye “…” ibareli marka tescili için başvurduğunu, müvekkilinin başvurulara itiraz ettiğini, itiraz sonuçlanmadan davalının müvekkili vakıf aleyhine bir kısım markalarının hükümsüzlüğü istemiyle dava açtığını, yapılan yargılama sonucunda davanın reddedildiğini, Yargıtay tarafından da müvekkilin markalarında “…+…” ibarelerinin tamamının asıl unsur olduğu ifade edilmek suretiyle onandığını, davalının “…+ŞEKİL” ibareli 4. sınıf ürünleri içeren marka tescil başvurusunda da bulunduğunu, başvuruya itiraz ettiklerini, itiraz üzerine başvurunun reddedildiğini, bunun üzerine davalının iptal davası açtığını, ancak başvuru ile müvekkili markaları arasında iltibas doğacağı gerekçesiyle davanın reddedildiğini ve Yargıtay tarafından onandığını, anılan kararlarla müvekkili vakfın kullanımında olan “…” ve “… …” ibarelerinin tamamının markanın asıl unsuru olduğunun belirginleştiğini, davalının anılan markayla iltibas yaratacak kullanım ve eylemlerden kaçınması gerekirken 2011/25046, 2011/25047 ve 2001/25048 sayılı markaları adına tescil ettirdiğini öğrendiklerini, markaların tescilinin hukuka uygun olmadığını tescillerin müvekkilinin müktesep hakkına tecavüz oluşturduğunu, kaldı ki …AO’nun açtığı logo yarışmalarında “…AO” ve “…” harflerinin kullanılmamasını istediğini ve bu durumun davalının markalarını kötü niyetle tescil ettirdiğini teyit ettiğini ileri sürerek, davalı adına tescilli 2011/25046 sayılı ve “Şekil” ibareli, 2011/25047 sayılı ve “…+Şekil+…” ibareli ve 2011/25048 sayılı ve “Şekil+…” ibareli markaların hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine, davalının müvekkili marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti ve önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalının İddia ve Görüşleri


Davalı vekili, müvekkili markaları ile davacı markaları arasında iltibas doğmasının mümkün olmadığını, öncelik hakkının müvekkiline ait bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının hükümsüzlüğü istenilen markalarının tescilli olduğu, yerleşik yargı kararları kapsamına göre tescilli bir markanın kullanımının hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceği, dolayısıyla tescilli bir markanın kullanımının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğundan da söz edilemeyeceği gerekçesiyle, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine yönelik isteminin reddine; taraf markaları arasında arasında biçim, renk, grafik unsurlar, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, davacı ve davalı markalarının bir bütün olarak korunabileceği, “… …” ibaresiyle “…” ibaresinin iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzer olduklarının kabul olunamayacağı, davalının markalarından sadece birinde “…” ibaresinin bulunduğu, bunun da özgün bir şekil ve “…” ibaresiyle birlikte yer aldığı, “…” ibaresinin markada yer alan ibarenin açılımını ifade ettiğinin çok açık bulunduğu, davacı ve davalı markalarının fiili olarak uzun yıllardan buyana aynı sektörde eş zamanlı olarak kullanılmakta olduğu, sunulan kanıtlar kapsamından herhangi bir iltibasın doğduğuna ilişkin iddia ve ispatın bulunmadığı, piyasada ayrı ayrı tutunmuş bulunan markaların birbirleri ile iltibasa sebebiyet vermediklerinin gerçek yaşamdaki vakıalar ile sabit bulunması karşısında, farazi bir takım iddialarla markalar arasında artık iltibas doğacağının iddia edilmesinin kabul olunamayacağı, esasen her iki markanın artık birbirinden bağımsızlaşmış olduğu ve özellikle aralarındaki farklılığın halk arasında sıkça kullanılmaları sebebiyle, var olan kısmi benzerlikten doğan etkinin, iltibası meydana getirme olasılığını ortadan kaldırdığı, her iki tarafın birbirlerine karşı uzun süre bir dava açmaması karşısında, artık bundan sonra da birbirlerine müdahalede bulunulmayacağı konusunda korunması gereken bir güven edindikleri gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.


Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.


SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 0,90 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 06.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak-Yargıtay