“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


Taraflar arasında görülen davada … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 07.09.2010 tarih ve 2009/25-2010/181 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 07.05.2013 günü hazır bulunan davacı-karşı davalı vekili Av. … ile davalı-karşı davacı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davalının İddia ve Görüşleri

Davacı vekili, müvekkil şirketin “… ibareli markasının tanınmış marka olarak kabul edildiğini, anılan bu ibareyi aynı zamanda ticari unvan olarak da kullanıldığını, davaya dayanak … markasının ise 14.01.1993 tarih ve … tescil no ile kayıtlı olduğunu, davalı şirketin İtalya’da kurulmuş bir şirket olup … nezdinde … , … , … nolu dava konusu … ibareli markaları tescil ettirdiğini, davalı şirket tarafından … ibaresinin kullanımının ve tescilinin hukuka aykırı olduğunu, bu markanın kullanımının … markasının tanınmışlığına ve ayırt edici niteliğine zarar vereceğini, aynı emtialar açısından her iki markanın tescilinin 556 sayılı KHK 8/1-b anlamında iltibas ve karışıklığa yol açacağını, gerek anlam gerekse okunuş bakımından aynı olduğunu, davalının eyleminin markanın sulandırılması sureti ile iltibas ve marka hakkına tecavüz olup, hukuken korunamayacağını ileri sürerek, davalı markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalının İddia ve Görüşleri

Davalı vekili, müvekkil şirketin … markalarının kullanımının davalıdan çok daha öncesine dayanmakta olduğunu, davacının uzun yıllardır ticari hayatta kullanılan dava konusu markalara karşı herhangi bir yasal müdahalede bulunmadığını, bu sebeple KHK’nın 42. maddesinde yer alan 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ve MK’nın 2. maddesi uyarınca sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi gereği dava açma hakkını kaybettiğini, davacıya ait markalarda hakim unsurun … müvekkilin markasında ise hakim unsurun “… ibaresi olması sebebiyle karıştırılma ihtimali bulunmadığını, markalan bütün halinde değerlendirilmesi halinde iki marka arasında benzerlik bulunmadığını, tanınmış … ve … markalarına ilişkin ibarelerin markalar arasında herhangi bir suretle ilişki kurulması olasılığını ve bu suretle kanştırma ihtimalini ortadan kaldırdığını savunarak, davanın yetki ve esas yönünden reddini istemiş, karşı davasında ise, davacı-karşı davalının davaya dayanak yaptığı markasını tescil tarihinden bu yana hiç kullanmadığını iddia ederek, hükümsüzlüğüne karar verilmesini istemiştir.


Davacı-karşı davalı, karşı davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkeme Kararı

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davacının, davalının tescilinin kötü niyetli olduğunu kanıtlayamadığı, davacının iltibas iddiasının yerinde olmadığı, … markası bir bütün olarak ele alındığında … ibaresinin daha belirgin olduğu, davacının … ibaresini kullandığını fatura, irsaliye vs belgelerle ıspatladığından karşı davada hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, asıl ve karşı davada davacı vekilleri temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı-karşı davalı vekilinin asıl davaya ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddi ile asıl davadaki hükmün onanması gerekmiştir.


2-Davalı/karşı davacı vekilinin karşı davaya ilişkin temyiz itirazlarına gelince; karşı dava, davacı-karşı davalının … ibareli markasının kullanılmaması nedenine dayalı hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı gerekçelerle bu davanın reddine karar verilmiştir.Oysa, 556 sayılı KHK’nın 42/1-c bendinde hükümsüzlük nedenlerinden birisi olarak 14’üncü maddeye aykırılık gösterilmiş olup, 556 sayılı KHK’nın 14’üncü maddesi sahibine seçtiği markasını kullanma yükümlülüğü yüklemiştir. Anılan KHK’nın 14/II fıkrasında markanın iptalini gerektirmeyen haller tek tek sayılmış olup beş yıllık süre içerisinde markanın kullanıldığının ispatının davalı tarafa ait olduğu da kuşkusuzdur.

Bu bağlamda, davacı/karşı davalıya ait tescilli … ibareli markanın dosyaya sunulan faturalarda, belgelerde ve ürün ambalajlarında aynen kullanılmadığı, markanın … , … şeklinde kullanıldığı görülmekte olup, ayrıca davacı/karşı davalıya ait tanınmış … ibaresinin anılan kullanımlarda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle karşı davaya konu … ibaresinin kullanıldığının sunulan delillerle kanıtlanamadığı ve KHK’nın /14/2. fıkrası anlamında markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden farklı unsurlarla kullanılmasının sözkonusu olmadığı da açıktır.

Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, davacı-karşı davalının dava konusu markasını 14.01.2003 tarihinden itibaren 556 sayılı KHK’nın 14’üncü maddesi bağlamında 5 yıldır haklı bir neden olmaksızın kullanmakta olduğunu kanıtlayamadığının diğer bir deyişle tek başına … markasının kullanımının … markasının 556 sayılı KHK’nın 14’üncü maddesi uyarınca kullanıldığı anlamına gelmeyeceğinin kabulü ile sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken bu yönden eksik incelemeye ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, karşı davadaki hükmün davalı-karşı davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, davacı-karşı davalı vekilinin asıl davaya ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddi ile asıl davadaki hükmün ONANMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle, davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile karşı davadaki hükmün davalı-karşı davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacı-karşı davalı … Gıda San. A.Ş’den alınarak davalı-karşı davacı …’ya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 5,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacı-karşı davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalı-karşı davacıya iadesine, 07.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak-Yargıtay