“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ:TİCARET MAHKEMESİ


Taraflar arasında görülen davada … 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16.12.2010 tarih ve 2007/806-2010/571 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 30.04.2013 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. … ile davalı şirket temsilcisi … ve davalı şirket vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri

Davacılar vekili, … adı altında tecrit maddesi üreten davalının, bu ürünün müvekkilleri tarafından … adı altında taklit edilip piyasaya sürüldüğünü iddia ederek, … Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuru üzerine 22/11/2000 tarihinde, 205 teneke 15 kg.’lık ürüne el konulduğunu, gerçek kişi davacılar hakkında ceza davası açıldığını, oysa taraflarca üretilen tecrit maddesinin asfalt emülsüyonu olup, “emülsüfier” kelimesinden üretildiğini ve herkesçe kullanıldığını, bu kelimelerin ayırt edicilik vasfının bulunmadığını, nitekim bu nedenle yapılan ceza yargılaması sonunda verilen beraat kararının onanıp kesinleştiğini, el konulan ürünlerin iade edilinceye kadar geçen 50 aylık zaman içinde bozulup kullanılamaz hale geldiğini ve bu sürede davacıların kazanç kaybına uğradıklarını ileri sürerek, 40.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın 21/11/2000 tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, 02/06/2010 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini …

Davalının İddia ve Görüşleri

Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, şikayet hakkının anayasal bir hak olmakla birlikte, bu hakkın sınırsız olmayıp başkalarını zararlandırmak için kullanılamayacağı, davalının iştigal ettiği sektör itibariyle … veya … adıyla piyasaya sürülen ürünlerin ayırt edicilik vasfının bulunmadığını bilecek durumda olduğu, savcılıkça el konulan ürünlerin bozulmadan korunacağının taahhüt edilmesi üzerine, mahkemece bu koşullarda muhafaza edilmesi için davacılardan …’e teslim edildiğinden, davalının ürünlerin bozulmasından sorumlu tutulamayacağı, ancak bu haksız eylem nedeniyle davacı firmanın, ciro düşüşü ile kazanç kaybının 78.342 TL olduğu, davacıların ticari itibarlarının sektör içinde asgari ölçüde bile olsa zedelenmesi ile BK. 49. maddesinde öngörülen şekilde kişilik haklarının ihlal edildiği, her ne kadar davacılar 02/06/2010 tarihinde maddi tazminat taleplerini ıslah etmişlerse de, Yargıtay İBGK’nun 04/02/1948 tarihli 10/3 sayılı kararı doğrultusunda, yetkisizlik kararının bozulmasından sonra ıslah talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle, 40.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 21/11/2000 gününden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.


Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı

1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve TTK’nun 56 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı işbu davada görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olmasına, usulü nedenlerle de olsa Yargıtay bozmasından sonra ıslah yoluyla müddeabihin artırılmasının mümkün bulunmamasına ve mahkemece karar başlığına dava tarihinin 01.04.2005 yerine 03.12.2007 olarak yazılmasının, mahallinde her zaman düzeltilebilecek nitelikte bir maddi hata olmasına göre, davacılar vekilinin tüm ve davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.


2- Ancak dava, haksız rekabetten kaynaklanan maddi ve manevi zararın, zarar sorumlusu bulunan davalıdan tazmini istemine ilişkindir.
Davacılar vekilince sunulan dava dilekçesinde, davalının iki nedenle müvekkillerini zarara uğrattığı ileri sürülmüş, mahkemece her iki nedenin de varlığı kabul edilerek, davacılar yararına tazminata hükmedilmiştir. Bunlardan ilki, davalının kendisine ait tescilli …markası ile davacıların tescilsiz olarak kullandığı … markasının, … etken maddesinden türetilen ibareler olduğunu, dolayısıyla 556 sayılı KHK’nin 7/1-c maddesi anlamında cins ve vasıf bildirdiğinden, kendi markasının tecrit maddesi üretimine ilişkin ticaret alanında korunamayacağını bildiği halde, adli makamlara davacı gerçek kişiler hakkında suç duyurusunda bulunup, davacıların mallarına el konulmasına ve bozulmasına neden olduğu iddiasına ilişkindir. Oysa davalının tescilli markasının bulunduğu ve bu markanın hükümsüz kılınmadığı sürece korunması gerektiği, Dairemizin yerleşmiş içtihatları ile sabittir. Dolayısıyla davalının tescilli markasının korunması amacıyla yasal yollara başvurması eylemi, anayasal şikayet hakkının kullanılması kapsamında kaldığından, bu eylemin haksız olduğu söylenemez. Kaldı ki davacıların ürettiği malların toplatılmasına neden olan kararı da davalı değil, yargı makamları vermiştir. O halde mahkemece davalının anılan eyleminin haksız olduğu kabul edilerek, bu eyleme dayalı maddi ve manevi tazminat hesabı yapılması doğru olmamıştır.

Dava dilekçesinde belirtilen ikinci neden ise davalının 28.11.2000 tarihli ve … ibaresiyle başlayan yazıyı, davacıların da iş yaptığı müşteri çevresine göndererek, davacıların ürettiği malları kötülemesidir. Gerçekten de anılan yazıda davalı, kendi firmalarınca 65 yıldır üretilen … ve … isimli ürünlerin bazı firmalarca “ucuz” ürünlerle taklit edildiğini, bazı firmaların daha da ileri giderek ürünlerini, davalının markasına çok benzeyen … veya … gibi isimlerle satmaya başladığını, ekteki toplatma zabıtlarının da bunun son örneği olduğunu, zor duruma düşülmemesi için “taklit” ürünlerin satılmaması gerektiğini bildirmiş, bu yazıya davalı … Ltd. Şti.’ne ait … isimli ürünü ile ilgili toplatma tutanağını da eklemiştir. Mahkemece dinlenen davacı tanıkları da mal satmak için gittikleri müşterilerin, davacı şirket aleyhine “mallarınız kötüymüş, sahtekarlık yapmışsınız” dediklerini bildirmiştir. Bu durumda davalının anılan yazıyı, davacı şirketin iş yaptığı çevrelere göndermesinin, davacı şirket aleyhine TTK.’nun 56 vd. maddeleri anlamında haksız rekabet teşkil edeceği açıktır. Dolayısıyla mahkemenin davacı şirket yönünden davalının bu yazısı nedeniyle haksız rekabetin gerçekleştiğine ilişkin kabulünde bir isabetsizlik yoktur.Ancak davalı vekilince uzatılmış cevap süresi içinde sunulan cevap dilekçesi ile zamanaşımı savunmasında bulunulduğu halde, mahkemece bu savunma hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Ayrıca mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda tazminat hesabı, davalının anayasal şikayet hakkını kötüye kullandığı kabulünden hareketle yapılmıştır. Bu şekilde yapılan bir hesaplamanın da doğru kabul edilebilmesi mümkün değildir.

 Bu durum karşısında mahkemece, öncelikle davalının yukarıda açıklanan yazı nedeniyle davacı şirket yönünden haksız rekabet oluşturan eylemine karşı açılan davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, eğer davanın zamanaşımına uğramadığı kabul edilirse, bu kez davacı şirket zararının bu eyleme göre incelenip hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm ve davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 05,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 02.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

Kaynak-Yargıtay