“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 29/03/2016 gün ve 2014/280 – 2016/29 sayılı kararı onayan Daire’nin 07/05/2018 gün ve 2016/11553 – 2018/3276 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Davacı vekili, müvekkilinin Ks-Analysis Alman firmasının Türkiye’deki yetkilisi olduğunu, bu firmanın yeraltı araştırma cihazı ürettiklerini, bu firmanın “KS-Analysis” markası üzerinde hak sahibi olduğunu, aynı zamanda “KS-Analysis” ibaresinin bu firmanın ticaret unvanı olduğunu, davalı ile KS-Analysis firması arasında 30 Haziran 2011 tarihinde ön distribütörlük sözleşmesi ve 15 Haziran 2012’de ana distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, davalının marka sahibi KS-Analysis firmasından hiçbir şekilde izin almadan ve firmayı bu konuda bilgilendirmeden 18 Mart 2013 tarihinde tamamen yetkisiz bir şekilde “KS-Analysis” markasını kendi adına tescili için TPMK’ye başvuruda bulunduğunu, bu firma ile davalı arasındaki sözleşme fesholunduktan sonra müvekkili ile KS-Analysis firması arasında 01-02 Ocak 2014 tarihinde sözleşme imzalandığını, bu sözleşme ile Türkiye’nin tüm bölgelerinde bu firmayı temsil etme ve KS-700 zemin analizörünün Türkiye’de pazarlama yetkisinin verilmiş olduğunu, davalının marka tesciline müvekkilinin ve dava dışı KS-Analysis firmasının itiraz ettiğini ancak itiraz süresi geçtiği gerekçesiyle reddedildiğini, müvekkilinin KS-700 zemin analizörünün yetkili pazarlayıcısı olmasına rağmen tanıtım ve satış faaliyetlerinde bulunamadığını, davalının marka tescilinde kötüniyetli olmasından dolayı 2013/24819 tescil nolu “KS-Analysis” markasının tescilinin hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin feshi, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat talep hakkının saklı tutulmasını talep ve dava etmiştir.

Davalının İddia ve Görüşleri


Davalı vekili, 2013/24819 tescil nolu “KS-Analysis” markasının müvekkili adına tescil edildiğini, TPMK ve Avrupa Patent Ofisi nezdinde tescil edilmiş başka bir “KS-Analysis” markası bulunmadığını, davacının iddiasının aksine “KS-Analysis” şirketinin bir evin bodrum-garaj tipi bir yerde iş yapan basit bir işletme olduğunu, davacının bu davayı açamayacağını, aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, markanın hükümsüzlüğü için 556 sayılı KHK’nın 7. ve 8. maddesinde aranan şartların bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının dava dışı KS-Analysis firmasından KS-700 cihazının Türkiye’de satışı için sözleşme imzaladığı ve inhisarı lisans hakkı aldığı, zarar gören olarak bu davayı açabileceği, KS-Analysis firmasının markasının tanınmış olmadığı, bu firma ile davalı arasında ise daha önce 15.06.2012 tarihinde KS-700 cihazlarının satışı için distribütörlük sözleşmesi imzalandığı, davalının KS-Analysis firmasından izin ve onay almadan kendi adına marka tescili yapmasında iyiniyetli sayılamayacağı, TTK m. 18/2 hükmü kapsamında basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne de aykırı davrandığı, davacının ya da dava dışı Alman firmasının tescilli markası veya marka başvurularının bulunmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK m. 7/1-b ve m. 8/1-b hükümleri kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı, markanın TPMK nezdinde davalı adına kayıtlı olması nedeniyle de marka tecavüzünün oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.


Kararı davacı vekili temyiz etmiş; Dairemizce Karar, düzeltilerek onanmıştır.


Bu kez davacı vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Yargıtay Kararı


Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup davalı, Almanya’da mukim dava dışı “KS-Analysis” firmasının ürünlerini Türkiye’de satmak için bu firma ile önce 30.06.2011 tarihli distribütörlük ön sözleşmesi, sonrada 15.06.2012 tarihli distribütörlük sözleşmesi imzalamıştır. Davalının 15.06.2012 tarihli sözleşme hükmünü yerine getirmediğini ileri süren dava dışı KS-Analysis firması 10.10.2013 tarihinde gönderdiği bildirim ile sözleşmeyi feshetmiştir. Bu fesih bildiriminden önce 18.03.2013 tarihinde davalı hak sahibi olan yurt dışı firmanın onayını ve iznini almadan “KS-Analysis” markasını kendi adına tescil ettirmek için TPMK’ye başvuruda bulunmuş ve başvurusu 14.10.2013 tarihinde bültende yayımlanmıştır. Yurt dışı firma, davalı ile olan sözleşmeyi feshettikten sonra ürünlerinin Türkiye de satış ve dağıtımını yapmak için davacı ile distribütörlük/yetkili temsilcilik sözleşmesi imzalamıştır. Bundan sonra ise, davalı vekili 18.03.2014 tarihinde davacıya gönderdiği ihtarla davacının “KS-Analysis” adı altında Türkiyede yaptığı tüm faaliyetlerin 15 gün içinde durdurulmasını, aksi takdirde tüm gümrüklerde ürün giriş ve çıkışlarının ve Türkiyedeki satışlarının durdurması için gerekli işlemlerin yapılacağı, maddi ve manevi tazminat davalarının açılacağı bildirilmiştir. Davacı ise işbu davayı 30.09.2014 tarihinde açmıştır. Dava dışı yurt dışı firma ile davalı ve davacı arasında yapılan sözleşmeler 556 sayılı KHK kapsamında düzenlenen lisans sözleşmesi değil, distribütörlük ve yetkili temsilcilik sözleşmeleridir.


556 sayılı KHK’nın 43. maddesi uyarınca zarar gören gerçek ve tüzel kişiler markanın hükümsüzlüğü davası açabilirler. Zarar gören kişi kavramı, zarar gören veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşan ya da dava konusu işareti kullanabilme olanağı haksız olarak kısıtlanan yahut kısıtlanma riski altında olan her hangi bir gerçek veya tüzel kişiyi kapsar. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, Yurt dışı KS-Analysis firmasının ürünlerinin Türkiye’de satışını yapmak için hak sahibi tarafından temsilcilik verilen davacının bu faaliyetinin davalı tarafından engellenme riski bulunmaktadır. Nitekim, davalı tarafından davacıya gönderilen mailde davacının faaliyetini durdurması ihtar edilmiştir. Bu durumda, davacının hükümsüzlük davası açmak için hukuki menfaatı bulunmaktadır. Bu husus mahkemenin de kabulündedir.


Davalı hak sahibi olan Paris sözleşmesine taraf Alman Devleti uyruklu KS-Analysis firması ile yapmış olduğu distribütörlük sözleşmeleri kapsamında Türkiye’de kullanma hakkını elde ettiği yabancı şirketin markası ve unvanı olan işareti Türkiye’de kendi adına 556 sayılı KHK m. 8/1-b-2 hükmüne aykırı şekilde marka olarak tescil ettirmiştir. Markası Türkiyede tescilli olmayan hak sahibinin izni ve onayı olmadan davalının kendi adına markayı tescil ettirmesi 556 sayılı KHK’nın 8/1-b-2 maddesine aykırıdır. Bu durumda, esasen hak sahibi olan ve distribütörlük veren dava dışı yurt dışı firmanın Paris Sözleşmesi m. 6 ve 556 sayılı KHK m. 8/b-1-2 hükmü uyarınca hem tescile itiraz etme hakkı, hem de m. 42 ve 43 hükümleri uyarınca hükümsüzlük davası açma hakkı bulunmaktadır. Nitekim TPMK nezdinde yapılan itiraz süre yönünden reddedilmiştir.


Asıl olan ticaret hayatında mal ve hizmetlerde kullanmak için markanın iyi niyetle tescil edilmesidir. Aksi durum, yani markanın kötüniyetle tescil edilmesi uygulamada bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmiştir.


Davalı, tarafı olduğu distribütörlük sözleşmesinin konusu “KS-Analysis” ibareli markayı ve aynı zamanda sözleşmenin diğer tarafının unvanı olan işareti hak sahibinin izni ve onayı olmadan marka olarak kendi adına tescil ettirdiğinden ve bu tescilde, hak sahibinin Türkiye de tescil yaptırmasına ve başkaları ile tistribütörlük sözleşmesi yapmasına engel olmak ve dolayısıyla aynı ürünün başkaları tarafından pazarlanmasının önüne geçmek gibi amaçlar bulunduğundan, davalının marka tescili kötüniyetlidir. Bu husus mahkemenin de kabulündedir. Hakkın açıkça kötüye kullanılmasını ise hukuk düzeni korumaz (TMK m. 2, f.2). O nedenle mülga 556 sayılı KHK da hüküm bulunmamasına rağmen uygulamada kötü niyet hem marka için tescil engeli hem de hükümsüzlük sebebi kabul edilmiştir (HGK’nın 17.07.2008 gün ve 11-501/507 sayılı Kararı).


Bu durumda, davalının marka tescilinde kötü niyetli olması, davacının da hükümsüzlük davası açmakta hukuki yararının bulunması karşısında davanın kabulü ile markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğinden Dairemizin 07.05.2018 tarih, 2016/11553 Esas 2018/3276 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.


SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 07.05.2018 gün ve 2016/11553 Esas 2018/3276 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve Kararın davacı lehine BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının karar düzeltme isteyene iadesine, 14/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak; Yargıtay