“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2014
NUMARASI : 2011/192-2014/12

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06/02/2014 tarih ve 2011/192-2014/12 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı-karşı davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava, 6100 sayılı Kanun’un geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken HUMK’nın 3156 sayılı Kanun ile değişik 438/1 maddesi hükmü gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Davacı-karşı davalılar vekili, müvekkilinin tescilli 2005/04747 nolu patentine konu ilaç için davalının kısaltılmış başvuru yaparak ruhsat ve satış izni aldığını, davalı eylemlerinin müvekkilinin patent hakkını ihlal ettiğini ve tecavüz tehlikesi bulunduğunu ileri sürerek, patent hakkına tecavüzün tespitini, önlenmesini, sonuçlarının ortadan kaldırılmasını ve kararın ilanını talep ve dava etmiş, karşı davanın reddini savunmuştur.

Davalının İddia ve Görüşleri


Davalı-karşı davacı vekili, patent hakkına tecavüzün söz konusu olmadığını savunmuş, karşı davada ile dava konusu patentin yenilik kriteri ve buluş basamağına haiz olmadığını ileri sürerek, dava konusu patentin hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu patentin ikinci tıbbi kullanım patenti olduğu, patentin istemlerinin tıbbi tedavi metodu tarif ettiği, Avrupa Patent Sözleşmesi’nin tıbbi tedavi yönteminin patentlenmesini yasaklaması ve ikinci tıbbi kullanımın ise bir tıbbi tedavi yöntemi olması nedeniyle bu engeli aşıp ikinci tıbbi kullanımlara patent verebilmek için Avrupa Patent Ofisi Büyük Temyiz Dairesi’nin kararı ile İsviçre tipi istem redaksiyonu ile ikinci tıbbi kullanım patentlerinin verilmeye başlandığı, dava konusu patentte de bu istem formatının kullanıldığı, Avrupa’da çoğunluktaki ülkelerin sözleşmede yer almamaları, ikinci tıbbi kullanım patentini geçerli saymamaları, EPO Temyiz Dairesi kararlarının bağlayıcı olmaması nedeniyle uygulama birliğinin sağlanması için 2000 yılında sözleşmede değişikliğe gidildiği, ancak bu değişikliğin 2007 yılında yürürlüğe girmesi nedeniyle dava konusu patente uygulanamayacağı, bu nedenle davaya konu patentin yok hükmünde olup mutlak butlanla batıl olduğu, mutlak butlan nedeni olduğu için hakimin re’sen dikkate alma yükümlülüğünün bulunduğu, hakim tarafların ileri sürdüğü maddi vakıa ve taleple bağlı ise de olaya uygulanacak yasayı re’sen belirleyeceği, davaya konu patentin, verildiği tarihteki Avrupa Patent Sözleşmesi hükümlerinden yararlanmaması nedeniyle hükümsüzlüğünün gerektiği, karşı dava ile patentin hükümsüzlüğüne karar verildiğinden asıl davanın dayanağının kalmadığı gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.


Kararı, davacı – karşı davalı vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


1- Mahkemece patent hükümsüzlüğüne ilişkin karşı davada; ülkemizin de taraf olduğu Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC) uyarınca kurulan Avrupa Patent Ofisi (EPO) tarafından verilen ve başvuru aşamasında seçili ülkelerden birisi olan Türkiye’de de ulusal patent olarak geçerli kabul edilerek sicile tescil edilen dava konusu “TR 2005/04747 sayılı Avrupa patenti”nin; hastalık tedavisinde daha önce kısa periyotlarla uygulanan ilacın aynı hastalıkların tedavisinde uzun aralıklı periyotlarla uygulanmasının koruma altına aldığı ve “ikincil tıbbi kullanım patenti” olduğu hususunun davacı tarafça da kabul edildiği, ikincil tıbbi kullanımla ilgili patent başvurularının tesciline olanak veren Avrupa Patent Sözleşmesi’nin (EPC) 54/5. maddesi değişikliğinin 2000 yılında yapıldığı ancak bu değişikliğin Türkiye için de 2007’de yürürlüğe girmesi nedeniyle söz konusu patentin verildiği tarih itibariyle EPC (1973) 52/4. maddesiyle öngörülen tıbbi tedavi metodlarının patentlenemeyeceğine ilişkin emredici hüküm karşısında dava konusu patentin esasen tescili mümkün olmayıp, hukuken geçersiz sayılacağından, aynı zamanda yenilik ve buluş basamağı unsurlarına sahip olup olmadığı yönünden herhangi bir inceleme yapılmasına da gerek bulunmadığı görüşüyle dava konusu patentin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.


Gerçekten de, Türkiye’nin de taraf olduğu EPC’nin 2007’de yürürlüğe giren değişiklik öncesi metninde (EPC 1973) “ikincil tıbbi kullanım” için açık bir düzenleme yapılmamıştır. Bu dönemde Avrupa Patent Ofisi Genişletilmiş Temyiz Kurulu’nun (EPO EBoA) verdiği G/5-83 sayılı kararında sonuç olarak patent başvurusundaki istemlerin “İsviçre tipi (swiss-type)” olarak anılan bir biçimde yazılması halinde ikincil kullanıma patent verilebileceği EPO tarafından kabul edilmiştir.
Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 Sayılı KHK’de yukarıda bahsi geçen EPC (1973) metninde yer verilen “ilk tıbbi kullanıma” ilişkin 54/5 ve değişiklik sonrası EPC (2000) metninde yer alan “ikincil tıbbi kullanıma” dair 54/5. hükümlerine muadil bir madde bulunmamaktadır. Buna karşın, “patent verilemeyecek konu ve buluşlar” ile başvurunun patentlenebilirlik koşulları gerek EPC, gerekse de 551 Sayılı KHK’de benzer şekillerde düzenlenmiştir.


Yine, EPO tarafından tescil edilen ve EPC’ye taraf ve seçilen devletlerde de ulusal patent olarak geçerliliği kabul edilmiş olan bir Avrupa Patenti’nin “Sözleşmeye taraf devletlerden birisinin ulusal mahkemesinde ve sadece bu ülke için geçerli olmak üzere hükümsüz kılınması” hususu da EPC 138. maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde metninde de 551 Sayılı KHK 129. maddesinde sayılan hükümsüzlük nedenlerine paralel koşullar mevcuttur.


Dava konusu 2005/04747 sayılı Avrupa Patent Başvurusu tarihinde ikincil tıbbi kullanımı doğrudan yasaklayan ya da izin veren açık bir hüküm bulunmadığından bir buluşun patentlenebilirlik koşullarının varlığının tespiti bakımından yenilik ve buluş basamağı incelemesine dair genel ilkeler geçerlidir. Dolayısıyla, EPC 138. maddesine dayalı bir hükümsüzlük davasında öncelikle ikincil tıbbi kullanıma ilişkin Avrupa patentindeki istemler ile talep edilen korumanın kapsamı belirlenmelidir.


Böylece yukarıda da açıklandığı üzere, yenilik incelemesi bakımından genel ilkeler geçerli olacağından, hükümsüzlüğü istenilen uyuşmazlık konusu Avrupa patentinde yazılı istemler ile tanımlanan teknik soruna getirilen teknik çözümün; tekniğin bilinen durumuna ait dökümanlarla karşılaştırılmak suretiyle daha önce kamuya açıklanıp açıklanmadığı, önceki döküman tekniğin bilinen durumuna dahil bir patent ise istem/istemlerin sağladığı koruma kapsamına göre dava konusu patent ikincil tıbbi kullanım patenti olarak nitelendirilse dahi, bunun daha önce tıbbi kullanımı bilinen bir maddenin ya da karışımın yeni bir hastalığın veya yeni bir hasta grubunun tedavisinde kullanım; hastaya yeni bir uygulama yöntemi (oral, rektal, enjeksiyon vb.) veya salt doz rejim veya miktarına ilişkin bulunup bulunmadığı gibi somut uyuşmazlığa özgü hususlar kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenip, böylece de yenilik ve buluş basamağı unsurlarına sahip olup olmadığının bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle değerlendirilmesi gereklidir.


Mahkemece, gerekçeli kararda dava konusu patentin tarifname ve istemlerinin bizzat değerlendirilmesi neticesinde koruma sağlanan buluşun “tıbbi tedavi metoduna” ilişkin olduğu, bu nedenle de verildiği 2005 yılı itibariyle EPC(1973) 52/4. maddesi uyarınca esasen patentlenebilirlik koşullarını taşımadığından geçersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak, davacı-karşı davalı tarafça söz konusu patentin tedavi usulüne ilişkin olmayıp, bir maddenin bir endikasyon/tedavi için daha önce bilinmeyen, öngörülmeyen ve yeni olan uygulama yönteminde, dozaj aralığında ve dozaj miktarında bir ilacın üretiminde kullanılabilir olmasına ilişkin olduğu ve paget ve osteoporoz hastaları için fayda sağladığı, alternatif tedavilerin yan etkilere sahip ve uygulanmasının daha zor olduğu iddia edilmiştir. Mahkemece bu husus açık bir şekilde tartışılmadığından, dava konusu patenteki istemlerin mahkemenin benimsediği gibi bir “tedavi yöntemi” ya da davacı-karşı davalı tarafın iddia ettiği gibi bir “ilaç yapım usulüne” yönelik olup olmadığı hususunda Yargıtay denetimine de açık ve eksiksiz bir değerlendirme yapıldığından söz edilemez.


Bu durumda, uyuşmazlığın hakimin hukuki bilgisi ile çözümü mümkün olmayıp özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi görüşü alınmak suretiyle öncelikle dava konusu 2005/04747 sayılı Avrupa patentinin tedavi metoduna ya da ilaç yapım usulüne ilişkin olup olmadığının belirlenmesi ve tedavi usulüne yönelik bir buluş niteliğinde olmadığının anlaşılması halinde; bu kez her bir istem bakımından önceki döküman veya patent de koruma sağlayan unsur veya istemlere nazaran patentlenebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığının bilirkişi görüşü alınarak belirlenmesi gerekli olup, mahkemece bu yönde ve somut uyuşmazlığa özgü bir teknik araştırma ve hukuki değerlendirme yapılmaksızın yazılı gerekçe ile karşı davanın kabulü doğru görülmemiş kararın temyiz eden davacı–karşı davalı davalı yararına bozulması gerekmiştir.


2- (1) nolu bentte açıklanan bozma nedenine göre davacı-karşı davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.


SONUÇ:

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı–karşı davalı vekilinin karşı davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile karşı davaya ilişkin kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalının asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacı – karşı davalıya iadesine, 30.06.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kaynakça ; Yargıtay