FAYDALI MODELİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ

  • PATENT HAKLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (551) Madde 156
  • PATENT HAKLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (551) Madde 157
  • PATENT HAKLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (551) Madde 165


“İçtihat Metni”

Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.


Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile davalılar T.. T.. AŞ., ve H.. K.. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.


1-)Dava, geçirdiği iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, yasal dayanak 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesidir.


Bilindiği üzere, anılan madde kusura dayalı bir sorumluluk esasını getirmekte olup, davalıların sorumlu tutulabilmesi için, olaydaki kusurunun ağırlığının saptanması gerekmekte olup; kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamayan haksahiplerinin açtığı tazminat dosyasında alınan kusur raporuna istinaden karar verildiği anlaşılmaktadır.


Rücu davalarında, aynı olayla ilgili olarak haksahipleri tarafından açılan ve mahkemesince verilen kararı kesinleşmiş hükümlerin ve bu hükümlerin kusur raporlarının, kuvvetli delil niteliğinde olduğu Dairemiz tarafından da benimsenen bir husustur. Ancak bu kusur raporlarının rücuan tazminat davalarında kesin delil niteliği yoktur.


Bu çerçevede, davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde, davalıların, sigortalının ve 3. kişilerin kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda, mevcut kusur raporlarıda irdelenmek ve aralarındaki çelişki giderilmek suretiyle oluşa ve kanuna uygun olarak, konusunda ve işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında uzman bilirkişilerden kusur raporu alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.


2-)Öte yandan, Borçlar Kanununun, ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet başlıklı 53. maddesine göre, “Hakim, kusur olup olmadığına … karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” Bu hükümden çıkan genel sonuç, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük” kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki, bu kararın “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir.Bu durumda halledilmesi gereken sorun, bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir.Başka bir anlatımla, ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin yada kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zarar miktarının ne olduğu söz konusudur.Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.


Diğer taraftan, saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden sorumluluk gerektirdiği de söylenemez.Giderek, Ceza Hukuku yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin, genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır.Bu nedenle; hukuk hakiminin “…kusur mevcut olup olmadığına …” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır.Bu ilkenin tabii sonucu olarak da, kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “… zarar miktarının tayini…” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.


Ne var ki, ceza mahkemesi kendine has usuli kurallar nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir.Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir.Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonucudur.Nitekim bu husus Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.Şu halde, hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.


Hal böyle olunca, yapılan açıklamalar doğrultusunda; kesinleşen ceza kararında davaya konu işkazasında mahkumiyetine karar verildiği anlaşılan davalı E.. K..’a, yukarıda açıklandığı üzere alınması gereken kusur raporunda bir miktar kusur verilmesi gerektiği gözetilmelidir.


Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.


O hâlde, davacı ile davalılar T.. T.. AŞ., ve H.. K.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.


SONUÇ:

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 27.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynakça ; Yargıtay