Benzer Marka Tescili; İki marka arasında bir bağlantı kurulması, hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.

T.C. YARGITAY ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ: 2003/4003 ESAS, 2003/10839 KARAR, YARGITAY KARARI MAHKEMESİ: Ankara Asliye 6. Ticaret Mahkemesi, GÜNÜ:30.12.2002, SAYISI:2001/889-2002/768 

Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 6. Ticaret Mahkemesi”nce verilen 30.12.2002 tarih ve 2001/889-2002/768 sayılı kararın Yargıtay”ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 11.11.2003 günde davacı avukatı ile davalı B… avukatı İlhan gelip, diğer davalı vekili tebligata rağmen gelmediğinden,  temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı.

Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili,müvekkilinin Dünla”da 4 ncü büyük çikolata ve şekerleme üreticisi olup, müvekkiline ait “T… T..”markasının dünya çapında tanınmış ve meşhur bir marka olduğunu,bu markanın 100″den fazla ülkede tescili bulunduğunu, 1973 tarihinden beri Türkiye”de tescil ettirdiğini,haklı bir üne diğer sınıf emtiada görsel ve işitsel olarak aynı intibaı veren “Z… Z…”ibaresini marka olarak tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkilince davalı TPE”ye yaptıkları itirazın nihai olarak reddedildiğini,oysa markaların ayırt edilemeyecek kadar birbirine benzediği gibi, kapsadıkları mal ve hizmetlerin de,ayniyet taşıdığını, müvekkile ait markanın tanınmış marka niteliğinde olması nedeniyle korunması gerektiğini, markaların halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunduğunu ve davalının müvekkili adına tescilli markanın tanınmışlığından yararlanacağını ileri sürerek,davalı Enstitü Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu”nun itirazın reddine ilişkin 07.11.2001 tarih ve M-1690 sayılı kararının iptali ile davalı adına marka  tescil edilmiş ise terkinini, davalı şirket eyleminin haksız rekabet olduğunun tesbiti ve önlenmesini  talep ve dava etmiştir.

Davalı TPE vekili,her iki marka arasında benzerlik bulunmadığını,davacının itirazının reddine dair kararın yerinde olduğunu savunarak,davanın reddini istemiştir. Diğer davalı vekili,markalar arasında benzerlik bulunmadığını,markaya tecavüzün söz konusu olmadığını savunarak,davanın reddini istemiştir.  Mahkemece,taraflarca sunulan kanıtlar ve yaptırılan bilirkişi incelemesine göre,davacı adına tescilli “T… T…” ile davalı şirketin tescil başvurusunda bulunduğu “Z… Z…” markalarının 6″şar harften oluştuğu ve sadece iki harfinin örtüştüğü ve dört harfinin farklı olduğu,her iki markadaki ibarelerin 556 sayılı KHK”nin 7/1.b maddesi hükmü kapsamında görsel ve işitsel olarak birbirine benzememeleri ve tefrikinin mümkün olması nedeniyle aynı ve ayırt edilemeyecek kadar benzer olmadığı ve mutlak ret nedenin bulunmadığı,ayrıca,anılan Kararname”nin 8/1.b maddesinde belirtilen nisbi ret nedenleri arasında da bulunmadığı, bu nedenle TPE YİDK”nun itirazın reddine dair kararının yerinde bulunduğu gerekçesiyle,davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı,davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, davalı TPE”nin Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu karanını iptaline ilişkindir. Davacı vekili,müvekkiline ait “T… T…”ibareli markanın geniş halk kitleleri tarafından tanındığını ve davalı şirketin tescil başvurusunda bulunduğu “Z…  Z…”ibareli markanın görsel ve işitsel olarak benzediği gibi, halk tarafından karıştırılma ihtimalinin de bulunduğunu ileri sürmüş ve mahkeme kararına dayanak bilirkişi raporunda özellikle bu hususun yani halk tarafından karıştırılma ihtimali bulunduğu konusunun irdelenmediğini, en azından bu yönden uzman bilirkişilerden rapor alınması gerektiğini iddia etmiştir. 556 sayılı KHK”nin Marka Tescilinde Red İçin Nisbi Nedenler”i düzenleyen 8/2.b bendinin ikinci cümlesinde aynen “tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini kapsıyorsa” ifadesi yer aldığı gibi, Markanın Korunması Kapsamı”nı düzenleyen 9/2.b maddesin de,”işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil,karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması”nın markaya tecavüz oluşturacağı öngörmüştür.

Şu halde, burada üzerinde durulması gereken husus halk tarafından karıştırılma kavramından ne anlaşılacağıdır.Doktrinde, halk tarafından karıştırılma ihtimalinin iki koşulun bir araya gelmesi halinde irdelenebileceği kabul edilmiş ve bu iki koşuldan birincisinin tescili istenen markanın, daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisinin ise her iki markanın aynı mal ve hizmetlerde kullanılması olacaktır.Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise,bu işin ilgilisi veya uzmanı değil,tüketici olan halkın olduğu gözönünde tutulacaktır.Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba”olmasa bile,  halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.(Bkz.Prof.Dr.Ünal Tekinalp,Fikri Mülkiyet Hukuku İst.1999, Birinci Baskı sh.400 vd.) 

Somut olayda da her iki markanın aynı emtia sınıfında kullanılması söz konusu olup,her ikisinin de benzer olduğu iddia edildiğine göre,halk tarafından karıştırma ihtimalinin irdelenmesi gerekmektedir Bu bağlamda mahkemece,özellikle davacı vekilinin her iki markanın “karıştırılma ihtimali” bulunduğu yönündeki itirazları dikkate alınarak ve davaya konu emtianın niteliği itibariyle alıcısı olan halk kitlesinin “ayırt etme, bağlantı kurma” durumu göz önünde tutularak bu konuda uzman bilirkişilerce inceleme yaptırılarak, oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken,davacı vekilinin bu husustaki itirazları değerlendirilmeden yetersiz bilirkişi raporuna göre eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenlerle,bozulması  gerekmiştir.

SONUÇ.Yukarıda açıklanan nedenlerle,davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile   kararın davacı yararına BOZULMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi”nin 21 nci maddesi gereğince KDV”si ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.11.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.