Markanın Tescil Edildiği Mallar veya Hizmetlerle İlgili Olarak Ayırt Edici Bir Nitelik Kazanması; Hükümsüzlük davası açılıncaya kadar ayırt edici olmalıdır.

T.C. YARGITAY ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ 2006/11133 ESAS, 2007/13757 KARAR

# HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI # MARKA # TERKİN

“ÖZET”: BİR MARKANIN TESCİL EDİLDİKTEN SONRA KULLANILMASI VE HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI AÇILINCAYA KADAR GEÇEN SÜREDE TESCİL EDİLDİĞİ MALLAR VEYA HİZMETLERLE İLGİLİ OLARAK AYIRT EDİCİ BİR NİTELİK KAZANMASI HALİNDE TESCİL HÜKÜMSÜZ SAYILAMAZ.

“İçtihat Metni” Taraflar arasında görülen davada (İstanbul İkinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkmesi)nce verilen 13.07.2006 tarih ve 2004/625-2006/207 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin Amerikadaki firmanın WZ…” markası ile pazarladığı pas önleyici ambalaj ve koruma malzemelerini ülkemizde piyasaya sunan distribütör şirket olduğunu, wV…”nin ambalaj malzemeleri üzerine uygulanan paslanmayı önleyici bir maddenin ve tekniğin adı olup, davalı şirketin aynı türde pas önleyici kağıt ve naylon torba imali ile uğraştığını, davalının nV…” ibaresini kötü niyetle tescil ettirdiğini ve müvekkili ürünlerini toplattığını, ticaret alanında herkesçe kullanılan bir tanım ve genel anlam ifade ettiğini, 556 sayılı KHKnın 7/a, c ve d bentlerine göre mutlak red nedeni sayıldığını, yardımcı unsur olarak kullanılabilen ancak ayırt edicilik unsurunun bulunmaması nedeniyle tek başına kullanılmaması gereken bu ibarenin davalinin tekeline bırakılamayacağını ileri sürerek, markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 1992 yılında kurulan davalı şirketin, uçucu pas önleyici ambalaj üretimini Türkiye’de yapan tek kuruluş olduğunu, bu ürünü ithal veya üretim yoluyla ülkemizde tanıtımını gerçekleştirdiğini, 1997 yılında tescil ettirdiğini, davanın süre yönünden reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, 556 sayılı KHK nın 70/1-a ve c bentlerine göre tescil engeli oluştuğu, dava açmanın tanınmış markalara kıyasla 5 yıllık süre ile sınırlanması gerektiği, ancak kötü niyetli tescil varsa süre sınırının bulunmadığı, kötü niyetli tescil KHK nın 42. maddesinde hükümsüzlük nedeni olarak belirtilmemiş ise de, KHK nın 35. maddesinde buna ilişkin itirazın yayından itibaren 3 ay içerisinde yapılması gerektiğinin öngörüldüğü, davalının herkesin kullanma hakkını haiz ibareyi tescil ettirmesinin, MK nın 2. maddesi ve KHK anlamında iyi niyetli kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava, davalı D… Deniz Yapı San. Tic. Ltd. Şti. adına marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğe göre 01, 02 ve 17. sınıflardaki bir kısım emtia için 1997/191892 sayı ile tescilli “V…” markasının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 42/1-a bendi uyarınca hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve kararın ilanına karar verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı tarafından marka tescil ettirilirken bu markayı oluşturan harflerin korozyon alanında kullanılan uluslararası terimin baş harflerini oluşturduğunun bilindiği, buna göre V… ibaresinin ilgili çevre tarafından hangi anlama geldiğinin de bilindiğinin kabulü gerektiği, kimya ve metalürji mühendisleri ile ilgili ürünlerin ticaretini yapan firmalar tarafından da bu özelliğe sahip ürünler için kullanılan genel bir terim olduğu gerekçesiyle, 556 sayılı KHK nın 7/a ve c bentleri uyarınca hükümsüzlük kararı verilmiştir.

Davalı vekili, cevap dilekçesi ile yargılama aşamasında, markayı oluşturan “V…” ibaresinin “Uçucu Pas Önleyici” kavramının İngilizce karşılığının baş harflerinden oluştuğunu kabul etmekte ancak, müvekkili şirketin kuruluşunu müteakip Türkiyede ilk defa korozyon önleme konusunda kendi tesislerinde lisanslı üretime başlayıp, halen korozyon önleyici ambalaj üretimi yapan tek kuruluş olduğunu, bu konuda Türkiye ve Ortadoğu distribütörü olduklarını, Türkiye’de tanıtımını sağladıklarını, markanın tescilinden itibaren yedi yıldır da kullanmaları nedeniyle ayırt edici niteliğe haiz olduklarını savunmuştur. 556 sayılı Kanun Hükmünde Karamamenin 42/son fıkrasına göre, “bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise, 7. maddenin (a), (c), (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz”.

Ancak, KHK nın (a), (c) ve (d) bentleri uyarınca mutlak ret nedenlerinin varlığına rağmen tescili yapılan bir markanın, tescilden sonra kullanılması sonucunda, tescil edildiği mal veya hizmetlerle ilgili olarak kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmış olması halinde hükümsüz kılınıp kılınmayacağı hususunda, 556 sayılı KHK nın 42/son maddesinde açık bir düzenleme bulunmadığından, öncelikle bu durumun tartışılıp belirlenmesi gerekmiştir.

Az önce açıklanan husus ile ilgili olarak, gerek 40/94 sayılı AB Tüzügünün 51/2. maddesinde ve mukayeseli Alman markalar Kanunu (MarkenG) 50/2. maddesindeki düzenleme ve gerekse öğretide öne sürülen “bir markanın, tescilden sonra da kullanımla ayırt edici nitelik kazanması halinde hükümsüz sayılamayacağına ilişkin görüşler (Arkan S., marka Hukuku, Cilt II, s. 156-157; Karahan S., marka Hukukunda Hükümsüzlük Halleri, s. 33; Yasaman H., marka Hukuku, Cilt II, s. 871; Tekinalp Ü., Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü Bası, s. 446) ve Türk marka Hukukunca da benimsenen “kullanımla ayırt edici nitelik kazanılması” ilkesi göz önüne alındığında; “bir markanın tescil edildikten sonra kullanılması ve hükümsüzlük davası açılıncaya kadar geçen sürede tescil edildiği mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanması halinde 7. maddenin (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescilinin hükümsüz sayılamayacağı” şeklinde uygulanarak bu husustaki yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun görülmüştür.

O halde mahkemece, davaya konu “V…” markasının 31.12.1997 tarihinde yapılan tescilinden itibaren marka sahibi davalı tarafından yukarıda açıklanan şekilde 556 sayılı KHK nın 7/son maddesine göre kullanım ile ayırt edicilik kazandırılıp kazandırılmadığı konusunda taraf delillerinin toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 05.11.2007 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY Dava, davalıya ait “V…” markasının hükümsüzlüğüne İlişkin olup, mahkemece davalının tescilinin kötüniyetli bir tescil olduğu sonucuna varılarak 556 sayılı KHK nın 42/1-a maddesinde tanınmış markalar için öngörülen ve Dairemizin emsal kararlarıyla da (Bkz. Dr. H. Karan, M. Kılıç, markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, s. 386, 1997/5417 E., 1997/9676 K.) diğer markalar için de uygulanması kabul edilen 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından sonra açılan davanın esasına girilerek 556 sayılı KHK nın 7/1-a ve c fıkraları ve aynı Kararnamenin 42. maddesi uyarınca davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Mahkemece kabul edildiği ve sayın çoğunlukça da benimsendiği üzere davacının tescili kötü niyetli bir tescil olup, dava bu nedenle süresinde kabul edilmiştir. Kötü-niyetin hiçbir şekilde korunamayacağı da hukukun temel prensiplerinden birisidir. Bu itibarla, her şeyden önce davalı tarafın tescilden sonra markayı ayırt edici hale getirdiği ve bu nedenle tescilin korunması gerektiğine ilişkin davalı savunması dinlenemez. Öte yandan, 556 sayılı KHK nın 7/2. maddesi ve 42/son maddesi sadece tescilden önceki ayırt edici hale getirmeye yasal bir koruma getirmiş olup, KHK da tescilden sonra ayırt ediciliğin korunacağına ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Asıl olan markayı kullanma olduğundan ve kötü niyetle tescil ettirilen bir sürü marka da kullanılarak ve tanıtılarak ayırt edici hale getirilmiş olacağından, bu görüş kabul edildiğinde bir sürü işlemde KHK nın 42. maddesi hükümleri işlevini yitirmiş olacaktır. Kötü niyetin hiçbir şekilde korunamayacağına ilişkin ilke de nazara alındığında, var olduğu belirtilen bir kanun boşluğunun da bu şekilde doldurulması mümkün değildir.

Bu itibarla, tescilden sonra marka ayırt edici hale getirilmiş ise, hükümsüzlük talebinin reddi gerektiğine İlişkin bozma gerekçesinin yerinde olmadığı ve yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.