Ayırt Edici Nitelik Kazanmış Markanın Tescili; Ayırt edici nitelik kazanmış bir markanın terkinini istemeden de tescil ettirebileceği öngörülmüş bulunmaktadır.

T.C. YARGITAY ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ: 2003/4210 ESAS, 2003/11563 KARAR, YARGITAY KARARI MAHKEMESİ: Ankara Asliye 2.Ticaret Mahkemesi, GÜNÜ: 06.11.2002, SAYISI: 2001/133 – 2002/649

Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 2.Ticaret Mahkemesi”nce verilen 06.11.2002 tarih ve 2001/133 – 2002/649 sayılı kararın Yargıtay”ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:  

Davacı vekili, müvekkilinin ticaret ünvanınında esaslı unsurunu oluşturan, dünyanın çeşitli yerlerinde müvekkili adına tescilli olan “M… O…” markasının Uluslararası Tescil Bürosu (Ompı/Wıpo) nezdinde, T.C.”yi de kapsar biçimde tescili için davalıya başvurduğunu, davalı tarafından tescil başvurusunun 117325 tescil nolu “O… M… P… C…”, 124690 tescil nolu “C… M… P…”, 150236 tescil nolu “M… P…” ve “96/10041 kod nolu “M… O…” ibareli marka tescil başvurusu gerekçe gösterilerek bir kısım ürünler için reddedildiğini, itiraz üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından 96/10041 nolu başvurunun, itirazın incelendiği tarihte hükümden düşmüş olduğundan “giyisiler” için itirazın kabul edildiği halde, diğer itirazların reddedildiğini, oysa O… M… P… C… ve C… M… P…” markalarının inceleme tarihinde hükümdün düştüğünü, O… M… P… C… markası ile müvekkiline ait markanın benzer olmadığını, sözkonusu markanın 1990 tarihinde tescil edildiği halde, müvekkilinin markasının 1966 yılında tescil edildiğini, müvekkilinin dünya çapında tanınmış marka olduğunu, markalar arasında benzerlik bulunmadığını, müvekkili firmanın ticaret ünvanında ayırt edici unsuru olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu”nun 14.11.2000 gün ve M-1561 sayılı kararının iptaline, müvekkiline ait anılan karara konu 1999/10106 başvuru kod nolu markanın başvurudaki tüm ürün ve hizmetler için tesciline karar verilmesini talep etmşitir.  

Davalı vekili, davacı adına “M… O…” ibaresinin tüm sınıflar için uluslararası marka olarak tescil başvurusunun Wipo aracılığıyla yapıldığını, itiraz üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından M… O… başvurusunun, 99/10106 kod nolu markanın itirazın incelendiği tarihte hükümden düşmüş olması nedeniyle bu başvuruya dayanılarak çıkartılan mallar için kabul edilip, diğer itirazların reddedildiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.  Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davanın kısmen kabulü ile, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu”nun 14.11.2000 gün ve M-1561 sayılı kararının 117-325 sayılı “O… C… M… P…” markasından çıkartılan malların davacı başvurusuna ilave edilmek suretiyle iptaline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.  

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.  1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere , mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve diğer markaların hükümsüzlüğünün bu markaların taraf olduğu davada ileri sürülüp ,tartışılmasının mümkün olmasına göre, davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının  reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Davacı vekili, ayrıca, müvekkiline ait markanın 1966 yılından beri dünyada muhtelif ülkelerde tescil edilip kullanıldığı ve meşhur ve maruf (tanınmış) bir marka olduğunu , bu nedenle ilk tescil ve kullanım bakımından öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptalini talep etmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davadaki uyuşmazlığın odaklanma noktası, tanınmış marka niteliğini kazanmış yurt dışında tescilli bir markanın, Türkiye”de tescil edilebilmesi için benzer nitelikteki markanın Türkiye”de tescilli olması halinde tanınmış marka sahibini tescilli bu markanın terkinini istemeden kendi markasını tescil ettirip, ettiremeyeceği hususunda toplanmaktadır.  Konu ile ilgili, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname”nin 7 nci maddenin son fıkrası, bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetler ile ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırd edici bir nitelik kazanmış ise, aynı maddenin (b) bendindeki aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan marka bulunduğundan bahisle tescil isteminin reddolunamayacağı hükmünü içermektedir. Diğer bir deyişle, böyle bir halde yasa koyucu, ayırt edici nitelik kazanmış bir marka sahibine önceki benzer tescilli markanın terkinini istemeden bu markayı tescil ettirebileceğini öngörmüş bulunmaktadır.

Ayırd edici nitelik kazanmış markalar bakımından getirilen bu özellik, Paris Sözleşmesi”nin 1 nci mükerrer 6 ncı maddesi hükmü uyarınca sözleşmeye dahil tüm ülkelerde üstünlük tanınmış bulunan “tanınmış markaya” evleviyet ilkesi uyarınca tanınması gerekir. Zira, doktrinde de değinildiği üzere, “556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, kazanılan ayırt edici nitelik dolayısı ile piyasada aynı veya benzer markanın varlığından rahatsızlık duymamakta, kazanılan ayırt edici niteliğin birden ziyade aynı ve benzer marka arasındaki karıştırılma riskini ortadan kaldıracağını kabul etmekte…” dir. (Bkz. Prof.Dr. Ü.Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst.1989, Sh.382 vd.) Aynı ilkelerin tanınmış markaya da uygulanması halinde, tanınmış marka sahibinin, kendinden önce tescilli markayı terkin ettirme yoluna gitmeden kendi markasının tescilini isteyebilmelidir. Ve böyle bir halde, terkin davası açma yükümlülüğü tanınmış marka sahibine değil, bu niteliği taşımayan önceki tescilli marka sahibine ait olmalıdır.

Mahkemece, bu hususlar üzerinde ve öncelikle tanınmışlık iddiası üzerinde durulup, değerlendirilmeden eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetli görülmemiş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, temyiz harcı peşin alındığından davalıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08.12.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.